30 Temmuz 2016 Cumartesi

Şentürk Hocam, ben ilk soluk almaya başladıktan bu yana öğrenci, akademik mesleğe katılım yılı olan 1969'dan bu yana da öğretmenim. Sanırım bu özelliğimi de, akıl sağlığım yerinde oldukça, son soluğumu verinceye kadar da sürdüreceğim. Her zaman için öğüt verilmeye de, doğrularımın yeniden sorgulamama neden olan katkılara da açığım.Bunda küçümsenilecek yada övgülenecek bir yan da göremiyorum. Ne benim,ne de sizin birbirimize anlatamayacak davamız yoktur. Ankara'ya geldiğinizde konuğum olursanız bundan mutluluk duyarım ve birikiminizden yararlanma olanağını da yakalamış olurum.Tek sindiremediğim ise, koalaycılık ve slogancılık, yerli-yersiz "vtan,millet,Sakarya nutuklarının" atılmasıdır. Ben, hoşuma gidecek,ancak işime yaramayacak övgüler yerine, hoşuma gitmeyecek ama işime yarayacak söylemlerden tad alırım. ADD'nin kurucularından,ilk genel başkan yardımcılarından ve Sevgili Aksoy Hoca'nın aramızdan kopartılmasından sonra ilk genel başkan vekilliğini üstlenmiş biri olarak da, Atatürk bezirganlığı yapılmasından da hiç mi hiç hazzetmem.Size iyi günler dilerim.Belki bir fırsat bulduğumda Van'da da görüşme umutlarımla.30.07.2016
 Sevgili Şentürk Hoca, yaşadığınız olay içinde ben olsaydım,güvenlik güçlerine koşturmaz, böyle bir çıkış yapan kimseyi anlamaya çalışır,payilaşımınızın sonunda yaptığınız çağrıyı, öncelikle onunla paylaşırdım. Çocuğu da yanıma çağırır, bu türden çıkışlardan ürkmemesi gerektiğini anlatmaya çalışırdım. Eee, Türkiye günümüzde, fikri,vcdanı,irfanı özgür bireyler yetiştirmeyi gerisinde bıraktı. Kindar ve dindar kuşaklar yetiştirme,resmi politika. FG Hareketi, altın nesil yetiştirmek istiyordu. Alanda çarpışanlar kindar ve dindar kuşaklar yetiştirmeyi kendileri için erek görenler ile, kendi altın nesillerinin konumlarını yitirmek istemeyenlerdir.Yeniden fikri,vicdanı ve irfanı özgür kuşaklar yetiştirmeyi birincil görev olarak almalıyız. Ancak çevremizdeki akademiya ile bunu ne kadar başarabiliriz,bunu bilmiyorum.Esenlik dileklerimle.
SEVGİLİ FEYSBUK ARKADAŞLARIM...
Çoğunuzun bildiği gibi 17 yıldır Van'da yaşıyorum...Sanıyorum pekçok arkadaşımdan daha fazla güzel ülkeme reva görülenlere doğrudan tanık oluyorum.
FETÖ'nün bu topraklar üzerine kurguladığı ve hepimizin nihayet bir iyice anladığı korkunç planlarının Yüzüncü Yıl Üniversitesi'ndeki ilk denemesini ve geride ne acılar bıraktığını -doğrudan içinde yaşamış biri olarak- sizlerle daha önce paylaşmıştım. Öte yandan bölgenin özel durumu hepimizce malûm...başka türlü ne acılar yaşatıldı ve yaşatılmakta analarının kınalı kuzularına...
...
Bu akşam arkadaşlarımla kente gittik, birşeyler yemek için...biraz da moral olsun diye...tam masadan kalkmak üzereyken bir araçtan 13-14 yaşlarında elinde Türk Bayrağı sallayan bir çocuğa hemen önümüzden geçen bir adamın ''burası kürdistan o... çocuğu'' diye haykırmasını duyduk. Önce yok olamaz, bu cüret, bu küstahlık...yanlış duymuş olmalıyız dedik birbirimize bakarak; ama işittiğimiz doğruydu...yakındaki güvenlik görevlilerine durumu hemen bildirdik ama o çoktan uçup gitmişti...
Benim güzel ülkem...ne çok sorunla aynı anda boğuşmak zorunda kalan...
O an çok öfkeliydim...o an, siz sevgili arkadaşlarıma ben de bir çağrı yapma gereksinimi duydum...hem de hemen...
Gün; hangi görüşten, hangi inançtan olursak olalım darbesiz, barış ve huzur içinde, birbirimizin haklarına ve düşüncelerine saygılı olmayı birlikte becerebildiğimiz yarınlara özlemi haykırma günüdür. Bir diğerini ötekileştirmeyi, bir diğerine laf çakma yarışını bir kenara koyarak...sağduyuyu elden bırakmadan...becerebilmeliyiz...evet bunu yapabilmeliyiz... hepimiz ülkesine sevdası olan...
Zühre-Van
29.07.2016
 
Zuhre Senturk
30 Temmuz, 01:27
 
Sevgili hocam, eleştirinizi yapmanız gereken son kişi olmalıydım aslında...yazımda da belirttim, siz de çok iyi biliyorsunuz; çevrenizdeki akademisyenlerin sırça saraylarında oturmayı sürdürdükleri 17 yıldır ben tam da sözünü ettiğiniz gerekçelerle doğunun doğusundaki bir bölgede yaşamı seçtim...o saraylarda ben de pekala oturup, oturduğum yerden söylemlerimi sürdürebilirdim. 17 yılda derslerine girdiğim-girmediğim yüzlerce gençle olan diyaloğumu belli ki hiç bilmiyorsunuz...oysa zaman zaman bu platformda da paylaşmıştım...gerçekler ve yaşananlar sizin oralardan görüldüğü gibi değil...''sizin yerinizde ben olsaydım'' demişsiniz...niçin olmadınız ya da niçin olmuyorsunuz sevgili hocam?...
Bu yanıt, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Zühre Şentürk'e, verdiği yanıt üzerine gönderilmiştir.Bu yazışmaya neden olan paylaşımları altta izleyebilirsiniz. 30.07.2016

Sevgili Şentürk,sanırım düşüncelerimi açıklamada yetersiz kaldım.Ben, teker teker sivrisineklerle uğraşma yerine, sivrisineklerin üremesine neden olan bataklığın kurutulmasını öne çıkartmaya çalışmak istemiştim. Bunun da yönteminin, fikri,vicdanı ve irfanı özgür kuşaklar yetiştirmeyi ereklememiz, aklın ve bilincin özgürleşmesi demek olan laikliğin yeniden, Cumhuriyetin ekseni kılınması olması gerektiğini, demek ki yeterle ölçüde dile getirememişim. İnançlara saygılı bir laiklikten söz etmiyorum, laikliğe saygılı, onu temel alan inanç özgürlüğünden söz ediyorum.Yani siyasetten, hukuktan,eğitimden,ekonomik yaşamdan,ahlaktan elini uzak tutan bir inanç özgürlüğünden yanayım. Artık herkese, eğitim ve hukuk sistemimizi laik kurallardan uzaklaştırırsak, kurtuluşumuzun olmayacağını anlatmalıyız. Size, ciddiye almamdan ve emeğinize duyduğum saygıdan ötürü yanıt verme gereğini duydum.Ben, yaptığınız çağrınızı ve anlatımlarınızdaki, bana göre yanlışlıkları bir kez daha gözden geçiresiniz diye öne çıkarttım. Alıntılıyorum "O an çok öfkeliydim...o an, siz sevgili arkadaşlarıma ben de bir çağrı yapma gereksinimi duydum...hem de hemen...
Gün; hangi görüşten, hangi inançtan olursak olalım darbesiz, barış ve huzur içinde, birbirimizin haklarına ve düşüncelerine saygılı olmayı birlikte becerebildiğimiz yarınlara özlemi haykırma günüdür. Bir diğerini ötekileştirmeyi, bir diğerine laf çakma yarışını bir kenara koyarak...sağduyuyu elden bırakmadan...becerebilmeliyiz...evet bunu yapabilmeliyiz... hepimiz ülkesine sevdası olan.". Bilim insanına ve hatta herkese düşen görev, öncelikle duygularının,öfkelerinin tutsağı olmamasıdır. Öfke yerine,öfkelendiklerimizi anlamaya çalışmalı, onunla diyaloğu geliştirmemiz gerekmektedir. Bilim insanına, muhbirlik-günümüzde çoğaldılar- hiç mi hiç yakışmaz.Güvenlik güçlerine sığınma yerine, yanlışına tanıklık ettiğimiz kimseyi de, davranışını sorgulama konumuna çaba göstermeliyiz. Ve ben,çağrınızın ilk muhatabının o küçük çoçuğa küfür eden kimse olması gerektiğini düşünüyorum. Gelelim,yanıtınızda, doğrudan bana,benim üzerimden akademiya dünyasına yaptığınız serzenişe.Ben,güneydoğuluyum. Yani,sizin görev nedeni ile bulunduğunuz bölgenin insanlarındanım. Sizin, o bölgede çalışmayı,yaşamayı seçme gerekçenize saygı duyuyor ve alkışlıyorum.Ben de, 1969'da mesleğe Adana'da başladım, sonra Muğla'da görev yaptım,12 Eylül'da 1402'lik olarak yöneticilikten uzaklaştırıldım,tutuklandım.Daha sonra,tutukluluk halimin kaldırılmasından sonra Ankara'ya döndüm. 1990'lu yılların sonuna doğru Sivas'ta dekanlık görevi üstlendim. Ve yurdun dönt bir köşesinde,bilgi ve birikimimi, meslektaşlarımla, gençlerle,yurttaşlarla paylaştım.Bu nedenle sizin yaptıklarınızın,çabalarınızın cahili değilim. Ancak, bütün bunları yaparken de, bunları kimilerine fatura etmeyi de hiç aklıma getirmedim. İnançlarım, toplumun hizmetkarı olmamın gereği idi,tüm yaptıklarım. Bu nedenle kiemseden övgü de beklemedim ve beklememekteyim. Ve gelelim "sırça köşkte" oturmaya. Ve bana,"siz neden benim yerimde olmadınız,olmuyorsunuz" biçimindeki seslenişinize. Bir kez anımsatayım. Coğrafi bölgelere bağlı sırça köşkler yok. Yani ülkenin Sivas'ın doğusunda olmanın, sırça köşk yerine, çivili koltuklarda otuma anlamına geldiği, batısında görev yapmanın ise "sırça köşkte oturma" anlamına geldiği görüşünüze katılamıyorum. Ülkenin neresinde görev yaparsanız yapınız, YÖK sisteminin ceberrutluğundan, YÖK ve rektör teröründen yakanızı kurtaramamakta olduğumuzun en yakın tanıklarındanım. Ayrıca,ben, o dönemde Öğretim Üyeleri Derneği başkanı olarak da, önceki rektörlerinizden Yücel Bey'in yaşadığı baskılama sürecinde, yanında yer aldığımızı belirtmemin ötesinde,gerek duyulduğunda göreve de,öğretim üyeleri olarak hazır olduğumuzu bildirmiştim. Ses ve çağrıya muhatap olamadık. Çünkü, yöneticiler ve öğretim kadrosu, dışarıdan kimselerin gelmesini istemediklerini, Sivas'ta dekan iken tanıklık ettim. Bunu o zaman test etmek amaçlı olarak, ironiyi gözler önüne sermek için, yazıya da dökerek,Doğu'daki yükseköğretim kurumlarına,öğretim üyesi eksikliklerini giderme konusunda göreve hazır olduğumuzu bildiren yazılar yazdık. Kimseden yanıt bile alamadık. Van'da da bu oldu, Çemişkezek'te de.Size önerim,yanıtızın en sonunda yer alan "ilgili konunun ayrıntılarını ise izin verin burada anlatmayayım...güzelim Van yine akıllarda güzel kalsın..." düşüncenizden hemen vazgeçin ve bunları akademiya dünyası ile paylaşın ki, sırça köşkte oturduklarını varsaydıklarınız da kendi yaşadıklarını, vermek istedikleri ellerin havada kaldığını size bildirsinler. Yukarıda da belirttiğim gibi, öfke,kızgınlık bize yakışmaz. Anlamamız,anlatmamız gerekmektedir başkalarının doğrularını,kendi doğrularımızı. Yazımı,yanıtınız ile öfkelenmeden okursanız, sanırım yanlış anlamanın da önüne geçersiniz. Bu batıdakilerin emek vermediği anlamına gelmez..Esenlik dileklerimle, ülkemin topraklarından Doğu'dakine verdiğiniz emekleriniz için de teşekkür ederim.

27 Temmuz 2016 Çarşamba


Değerli izleyenlerim, bu da YÖK-YDK Başkanlığına 16.11.2013 günlü yazdığım mektup ve karşı oyumun gerekçesidir. Şu günlerde hukukun üstünlüğünün ne denli önemli olduğunun,yaşanarak öğrenildiği günlerdir. Belki işinize yarar diye bunu da iletiyorum. 27.07.2016


Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK-YDK Üyesi
Eğitim-Sendikası Temsilcisi
Ankaralılar Cad. 2480 Sok. 36
Çayyolu / Ankara
0.532 513 39 52

YÖK YÜKSEK DİSİPLİN KURULU (YÖK-YDK) BAŞKANLIĞINA

İlgi:         a) Eğitim ve Bilim Sendikası (Eğitim-Sen) Genel Başkanlığı’nın 20.12.2012 günlü yazısı,
                b) 24.12.2012 günlü başvurum,
                c) Başkanlığınızın 16.01.2013 gün ve 1888 sayılı yanıtı,
                d) 12.02.2013 günlü başvurum,
                e) Başkanlığınızın 26.02.2013 gün ve 9123 sayılı  yanıtı,,
                f) Başkanlığınızın 28.02.2013 gün ve 9570  sayılı yazısı,
                g) 03.03.2013 günlü başvurum ve itirazım,
                h) Başkanlığınızın 10.04.2013 gün ve 18455 sayılı yanıtı,
ı) Sayın Av.Mahmut Nedim Eldem’e yönelik olarak yazılan 05.09.2013 gün ve 48165 sayılı giden numarası taşıyan yazınız,
                i) Eğitim-Sen Genel Başkanlığı’nın 17.09.2013 ve 23.09.2013 günlü yazıları,
                k) 12.10.2013 günlü başvurum,
                l) Başkanlığınızın Eğitim-Sen Genel Başkanlığı’na 06.11.2013 gün ve 11222 sayılı yazısı,
                m) Başkanlığınızın bana verdiği 07.11.2013 günlü yanıtı.
n) 15.11.2013 günlü YÖK-YDK toplantısında üyelerimiz Mukaddes AKDENİZ ve Burhan DİCLE hakkındaki kararlara ilişkin “KARŞIOY GEREKÇELERİM”.

YÖK-YDK üyesi olarak görev yapmamın dayanağını, “4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları veToplu Sözleşme Yasası”’nın19/f maddesi , 4/7/2005 – 2005/9138 B.K.KARARI ve 9.5.2012 günlü “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararı”nın 20. Maddesioluşturmaktadır.

Bu yasa ve kararlardan kaynaklı yetki ve sorumluluğunu yerine getiren temsilcisi olduğum Eğitim-Sen; 20.12.2012 günlü yazısı ile,benim “YÖK-YDK’nda katılımcı olarak yetkilendirildiğimi” Başkanlığınıza bildirmişti.

4688 Sayılı Yasanın 19/f maddesi okunduğunda, katılımımın yalnızca YDK için değil,”üyelerinin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ORTAK HAK VE MENFAATLERİNİN İZLENMESİNDE veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, HER DÜZEYDE VE DERECEDEKİ YÖNETİM VE YARGI ORGANLARI ÖNÜNDE TEMSİL ETMEK VEYA ETTİRMEK, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak” hakkına ve yetkisine sahip olduğu görülmektedir. Yani ister YÖK Genel Kurulu, ister YÖK Yürütme Kurulu ve isterse YÖK-YDK olsun,19 uncu maddenin a,b ve f fıkralarında yer alan çalışmaların yürütülmesi sırasında, üye olarak görev yapmam gerekmektedir.

Yasa Kuralı ve Kurul Kararı ortada iken, ve 31.01.2013 günlü YÖK-YDK toplantısına ÜYE OLARAK katılmama karşın- SÖZ VE KARAR SAHIBI OLDUĞUM BU TOPLANTI İLE İLGİLİ NE HAZİRUN CETVELİ VE NE DE İMZAMA SUNULMASI GEREKEN KARAR ÖNÜME GETİRİLMEMİŞTİR. BU TOPLANTI TUTANAKLARININ İMZAMA AÇILMASINI VE GÖRSEL VE YAZILI TUTANAKLARINDAN BİR ÖRNEĞİNİN TARAFIMA VERİLMESİNİ İSTİYORUM- , 28.02.2013 günlü toplantıya katılmak için YÖK Başkanlık katında bulunduğum sırada, bana elden, “YÖK-YDK toplantısına üye olmamın 2547 Sayılı Yasaya aykırılık taşıdığı” bildiriminde bulunulmuştu. Sizleri bulunduğunuz makamlara getiren siyasal iradenin ürünü olan 4688 Sayalı Yasa,  4/7/2005 – 2005/9138 B.K.K.,ile bu siyasal iradenin taraf olduğu Hakem Kurulu Raporunu  böylece ayaklarınızın altına alarak çiğnemiştiniz.

12 Eylül 1980 Faşist Askeri Darbesinin ilk yasalarından birisi olan YÖK Yasasına sığınarak yaptığınız hukuksuzluğu, yargı kararı ortaya sermiş bulunmaktadır. Yani, Kurulunuzun, sendika temsilcisinin katılmadığı oturumlarda üyelerinin kellelerinin vurulmasının, açıktan hukuka aykırılık taşıdığı gerekçesi ile, önünü kesmiş bulunmaktadır. Bu kararından ötürü, güvensizlik katsayısı son aylarda giderek artan yargıyı kutlamak isterim. Bütün bu yorucu ve bıktırıcı süreçlerden sonra, Başkanlığınız adına Hukuk Müşaviri imzası ile yapılan dolaylı çağrı hukuksal özellik taşımadığı gibi, hukuka karşı direnmekte olduğunuzu göstermektedir(İlgi ı). Çünkü; ilgide belirttiğim çağrı, doğrudan bana yada temsilcisi olduğum Sendika Başkanlığı’na yapılmadığı gibi, uyulması gereken yönetmelik hükümlerine göre YDK Başkanı tarafından da yapılmamıştır. İki ay önce yapılması gereken YDK toplantısı ertelenmiş, erteleme ise ne Sendikamıza, ne de temsilci olarak bana bildirilmemiştir. Ertelemeden de, yine, isteğimize ve ısrarımıza karşın, bize değil, burada savunmasını yapan öğretim elemanının savunmanı aracılığı ile ve dolaylı biçimde bilgi sahibi kılındık. Savunma yapacak öğretim elemanının savunmanına “sendika temsilcisini de koluna takarak getir” anlamında bir tutum ısrarla sürdürülmüştür.

15 Kasım 2013 günü gerçekleşen YÖK_YDK toplantısına, yargı kararı ile katılmam, ilgi l ve m olarak belirttiğim yazılarınız ile,gecikmeli olarak çağrılmış bulunmaktayım. Ve bu çağrı, onca çabalarımız sonrasında, yetkisiz kimseler imzası ile değil, YÖK-YDK Başkanı imzası ile yapılmıştır. Yönetmelik kuralına uygun imza taşıyan, ilgi m olarak belirttiğim çağrınız, içerik açısından hukuka ve gerçeğe uygunluk taşımamaktadır. Yukarıda da açıkça hukuksal kaynağını gösterdiğim, YÖK-YDK üyesi olarak toplantıda varlık nedenim ve bu nedenle kullanacağım hak ve yetkilerim, “BAŞKANLIĞINIZIN KARARINA BAĞLI DEĞİLDİR”. Ben, görevli kılınan sendika temsilcisi olarak, Başkanlığınıza doğrudan başvurarak, bildirimlerin tarafıma yapılmasını istedim. Ayrıca, dosyası görüşülecek kimseye ilişkin soruşturma rapor ve eklerinin , incelenmek amacı ile onaylı örneklerinin tarafıma iletilmesini istedim. Her iki başvuruma da yanıt alamadım.

Anlayamadığım, kavrayamadığım  bir yaklaşımla, içinize sindiremediğiniz ve sindirmekte de zorlandığınız sendika temsilcisinin katılımı, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararının ürünü değildir. Buna ilişkin düzenleme, Bakanlar Kurulu tarafından, 17.9.1982 tarihinde kabul edilmiş  BKK’da dayalıdır. 24.10.1982 günlü, 17848 sayılı RG’de yayımlanan “Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmelik” e, yine BKK ile, 4.7.2005 günü ek bir fıkra eklenmiştir. Bunu burada bilginize sunmak isterim: (Ek fıkra: 4/7/2005 – 2005/9138 B.K.K.) Hakkında disiplin soruşturması yürütülen Devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin kurullarında yer alır. Her bir disiplin ve yüksek disiplin kurulunda görevlendirilen temsilci ilgili sendika tarafından önceden bildirilir. Bu şekilde üyesi çift sayıya ulaşan kurullarda oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın kararına itibar edilir. Yani sizi buralarda ve başka yerlerde görevlendirmiş olan siyasal iradenin kararına direnmeniz, suç oluşturmaktadır. Bundan bir an önce vazgeçilmesini istiyoruz. Öyle ki,4.7.2005 günlü, 2005/9138 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yayımlanmasından sonra, Kurul olarak yaptığınız tüm toplantılar, aldığınız tüm kararlar sakatlık taşımaktadır.

Sizi buraya getiren siyasal irade kararlarına uymazlık göstermeniz, bakın şimdi yaşadığımız sorunların ve durmaksızın ertelenen toplantılarınız ise, suç atımı ve ceza baskısı altında tutulan öğretim elemanları açısından işkenceden farklı bir anlam taşımamaktadır. Ve sizler, Mukaddes Akdeniz örneğinde, meslekten atılan biri olarak,yargı kararı ile döndüğünüz görevinizde, boynunda idam ilmiği ile dolaşmanın ne anlam taşıdığını bir an için düşünebilir misiniz? Bir an için, bu türden engizisyon mahkemesi benzeri süreçlerden geçmiş, bunları ailecek yaşamış kimseler var aranızda. Birazcık empati yapın ve günümüzün ipini çektiğiniz yada ipini çekmeye hazırlandığınız mazlumlarının, kurbanlarının yerine kendinizi koyunuz.

Bu konuda yaşanan sıkıntıların, hukuk dışılıklarının önünü kesebilmek ve yararlı olabilmek için, öncelikle, HUKUKTAN KAYNAKLI GÖREVİMİ YAPABİLMEM VE YETKİLERİMİ KULLANABİLMEM İÇİN GEREKEN BİRİMLERİMLERİNİZE TALİMAT VERMENİZİ VE BUNDAN BÖYLE, SENDİKA TEMSİLCİSİ OLARAK KATILACAĞIM YÖK-YDK OTURUMLARINA, GÜNDEMİN DE EKLENEREK,  GEREKEN İNCELEMELERİ VE HAZIRLIKLARIMI YAPABİLMEYE OLANAK VERİCİ BİR ZAMAN DİLİMİNDE,  DOĞRUDAN ÇAĞRILMAMI VE SENDİKAMA DA BİLGİ VERİLMESİNİ RİCA EDERİM. VE YİNE 4688 SAYILI YASANIN 19/F MADDESİ UYARINCA, ÜYELERİMİZİN  (ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM ELEMANLARI VE ÇALIŞANLARI) ORTAK HAK VE ÇIKARLARINI İLGİLENDİRECEK KONULARDA YAPILACAK YÖK GENEL KURULU İLE YÖK-YÜRÜTME KURULU TOPLANTILARINA DA ÇAĞRILMAMIZ GEREKMEKTEDİR. ÖRNEĞİN YASA VE TÜZÜK DIŞINDA YAPACAĞINIZ YÖNETMELİK , YÖNERGE DÜZENLEMELERİNE  ÇAĞRILMAMIZ GEREKMEKTEDİR. BUNLARI YAPMAZ, YASAL GEREKLERE UYMAZ İSENİZ, YAPTIĞINIZ YÖNETSEL DÜZENLEMELERİ ŞİMDİDEN HUKUK DIŞI İLAN ETME VE YARGIYA TAŞIMA HAKKIMIZIN DOĞACAĞINI BİLDİRİRİM.





15 KASIM 2013 GÜNLÜ YÖK-YDK KARARLARINA MUHALEFET GEREKÇELERİM

07.11.2013 gün ve 11241 sayılı yazınız ile çağrıldığım YÖK-YDK’na, üyelerimiz Mukaddes AKDENİZ ile Burhan DİCLE’nin dosyalarının görüşüldüğü oturumlarına katıldım. 15.11.2013 günlü bu oturumlarda, anılan sendika üyelerimiz hakkında alınan kararlara, biçim ve öz açısından şu noktalarda karşıyım. Oturumlar sırasında da belirttiğim ve altını çizdiğim karşı oluş nedenlerimin toplantı tutanağına eklenmesini rica ederim.

1.      YÖK-YDK TOPLANTISI, İLGİSİZ VE YETKİSİZ KİMSELERİN  KATILIMI İLE GERÇEKLEŞMİŞTİR, GÖRÜŞMELER VE ALINAN KARARLAR BU NEDENLE SAKATLIK TAŞIMAKTADIR: 21.08.1982 gün ve 17789 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlük kazanan ve yürütme görevi,aynı zamanda YÖK-YDK Başkanı da olan YÖK Başkanı’na özgülenen “Yükseköğretim Kurumları Yönetici,Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nin “Tanım ve Kısaltmalar” başlıklı 3. maddesi, “Yüksek Disiplin Kurulu”nu, “YÖK-Yürütme Kurulu”  ve “Genel Kurul” olarak ikili bir yapı olarak tanımlamaktadır. Yönetmelik, YÖK-YDK işlevini de yapacak “Genel Kurul”u, yalnızca YÖK üyelerinin,rektörlerin ve dekanların disiplin işlerinde görevli kılmıştır. Yönetmeliğin 33 üncü maddesinin b,c fıkraları dekanlar hakkında “kademe ilerlemesinin durdurulması” ile “görevinden çekilmiş sayma” ve “yönetim görevinden ayırma” cezalarını da verme yetkisini deYÖK-YDK(YÖK Genel Kurulu)’na vermiştir. YÖK üyeleri, rektör ve dekanlar  dışındakiler için “Üniversite öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma cezası”  YÖK – YK üyelerinden oluşan YDK karar verme hakkına sahiptir. Bu nedenle, 15.11.2013 günlü YÖK-YDK toplantısına katılma hak ve yetkisine sahip olanlar; YÖK-YDK görevini de yapmakla görevli olan YÖK-YK üyeleri olan Sayın Prof.Dr.GökhanÇetinsaya, Sayın Prof.Dr.ŞabanH.Çalış, Sayın rof.Dr. M.A.Yekta Saraç, Sayın Prof.Dr.Yavuz Atar, Sayın Prof.Dr.S.TufanBuzpınar, Sayın Prof.Dr.Durmuş Günay, Sayın Prof.Dr. İbrahim Hatiboğlu, Sayın Prof.Dr.Muhittin Şimşek ve Sayın Prof.Dr.Mehmet Şişman ile, sendika üyelerinin dosyalarının görüşüldüğü oturum için Eğitim-Sen Temsilcisi olan Prof.Dr.Mustafa Altıntaş’tır. Bunun dışında katılım hukuksal ve yasal değildir. Bu konuda toplantı başlarken dile getirdiğim itirazım, benim yokluğumda görüşülmüş, YÖK-Genel Kurulu üyelerinin katılımı biçiminde hukuksuzluğun sürdürülmesine karar verilmiştir. Gerçekte ise, YÖK ve YÖK-YDK Başkanı olan YÖK Başkanı, aynı zamanda, YÖK Genel Kurul Kararlarına dayalı olarak çıkartılan Yönetmelikleri yürütmekle görevlidir. Bu Yönetmeliğin 37 inci maddesinde, YÖK-YDK’nun, Genel Kurul ve Yürütme Kurulu olarak hangi  çoğunlukla toplanacağını bile düzenlemiş bulunmaktadır: “Madde 37 - Yüksek Disiplin Kurulu olarak Yükseköğretim Genel Kurulunun toplantı nisabı ondört, Yürütme Kurulunun toplantı nisabı altı kişidir. Diğer disiplin kurullarının toplantı nisabı kurul üye tam sayısının yarıdan fazlasıdır”. BU NEDENLE, YÖK-YDK YETKİSİZ VE İLGİSİZ KİMSELERİN KATILMASI NEDENİ İLE, GÖRÜŞMELER VE ALINAN KARARLAR  SAKATLIK TAŞIMAKTADIR.

2.      RAPORTÖR GÖREVLENDİRİLMESİNDE VE RAPORTÖR RAPORLARININ DOSYAYA KONULMASINDA HUKUKSAL GEREKLERE UYULMAMIŞTIR VE GEREKEN ÖZEN GÖSTERİLMEMİŞTİR:DY’nin 38 inci maddesi “Raportörlük :Madde 38 - Kurullarda raportörlük görevi, başkanın görevlendireceği üye tarafından yürütülür. Raportör üye havale edilecek dosyanın incelenmesini en geç 5 gün içinde tamamlar” hükmünü taşımaktadır. Sendikamız üyelerinden NKÜ Öğretim görevlisi Mukaddes AKDENİZ için, iki raportör görevlendirilmiştir. İlk raportör Sayın Prof.Dr.Beril Dedeoğlu olup, raporu da dosyada bulunmaktadır. Ancak, YÖK-YDK Başkanı, yargı aşamasından sonra, bu kez Sayın Prof.Dr.M.EminZararsız’ı görevlendirmiştir. Bu ikinci rapor, dosyaya konulmadığından, oturum öncesi bu rapora erişmemiz mümkün olmamış, ancak,oturum sırasında istemem üzerine, rapor örneği tarafıma verilmiştir. BU İKİ GÖREVLENDİRME DE HUKUKSAL AÇIDAN SAKATLIK TAŞIMAKTADIR. ÇÜNKÜ BU İKİ DEĞERLİ İSİM, YÖK-YDK GÖREVENİ YAPACAK YÖK-YK ÜYESİ DEĞİLLERDİR. YETKİSİZ KİMSELERE HAZIRLATILAN BU RAPORLAR GERÇEKLİK DE TAŞIMAMAKTADIR. RAPORTÖR SAYIN DEDEOĞLU, HANGİ KURUL İÇİN RAPOR HAZIRLADIĞININ BİLE AYIRDINDA DEĞİLDİR. ÇÜNKÜ, SORUNUN TAŞINDIĞI YER “YÖK GENEL KURULU” DEĞİLDİR. SORUNUN TAŞINDIĞI YER “YÖK-YDK”DUR. SAYIN ZARARSIZ’IN 17 SAYFALIK RAPORUNUN İLK SAYFASINDA SENDİKA ÜYEMİZ ŞÜPHELİNİN “SAVUNMASI MEVCUT” NOTU YER ALMAKTADIR. OYSA Kİ, 15.11.2013 GÜNLÜ OTURUM, ŞÜPHELİNİN VE SAVUNMANININ SAVUNMASINI YAPABİLMESİ İÇİN DÜZENLENMİŞ OLUP, SAYIN ZRARSIZ DA, BU GERÇEKTEN OLACAK,RAPORUNUN SONUNCA BİR KANAAT ORTAYA KOYMAMAKTA VE SAVUNMA SONRASINDA TAKDİRİ KURULA BIRAKMAKTADIR.

Öteki şüpheli Burhan Dicle için de,benzer özensizlik ve işin gerektirdiği ciddiyetten uzaklık söz konusudur. Bu kez raportör Sayın Şişman YÖK-YDK(Yürütme Kurulu) üyesidir. Ancak, 7 sayfalık raporunun ilk sayfasında Burhan Dicle’nin “savunması alınmıştır” demektedir. Yukarıda da belirttiğim gibi, 15.11.2013 günlü YÖK-YDK toplantısı şüphelinin ve savunmanının savunma yapması ve sonrasında da şüpheli hakkında karara varılması için düzenlenmiştir. Sayın Şişman, oturum sırasında Mukaddes Akdeniz hakkında düzenlenmiş olan iki rapor üzerindeki görüş ve itirazlarımdan etkilenmiş olacak ki, oturum sırasında, henüz Başkanlığa teslim etmediği ve bu nedenden önünde olan rapora “görüşümü salonda beyan edeceğim” notunu, acele ile düşmüştür.

BÜTÜN BUNLAR ÖZENSİZLİĞİ VE HUKUK KURALLARINA UYMAZLIĞI GÖZLER ÖNÜNE SERMEKTEDİR. BİR ÖĞRETİM ELEMANI VE KAMU GÖREVLİSİ İÇİN, MESLEKİ AÇIDAN İDAM HÜKMÜ YERİNE GEÇEBİLECEK BİR KARARA TEMEL OLUŞTURMASI GEREKEN BU RAPORLARIN VE RAPORTÖRLÜK GÖREVİNİN İŞİN ÖNEM VE GEREĞİ UYARINCA VE HUKUK KURALLARINA UYGUN BİÇİMDE YAPILMASI GEREKİR. HİÇ OLMAZSA BUNDAN SONRAKİ İNSANLARIN MESLEKİ GELECEKLERİNE DÖNÜK SONUÇLAR DOĞURAN İŞLEMLERDE  KURALA UYGUN DAVRANILMASINDA ÖZEN VE CİDDİYET GÖSTERİLMESİNİ ÖNERİRİM.

3.      GÖRÜŞMELER SIRASINDA ŞÜPHELİYE, SORUŞTURMA RAPORUNDA BİLE YER ALMAYAN KİMİ SUÇ ATIMLARI HAKKINDA SORU SORULMASI, TARTIŞMAYA İZİN VERİLMESİ, NESNEL OLMASI GEREKEN SÜRECİ ÖZNELLEŞTİRİCİ VE KİŞİSELLEŞTİRİCİLİK TAŞIMAKTADIR. Sendika üyemiz Mukaddes Akdeniz, ikinci öğretim programında yer alan haftada iki saatlik ders ve bu derse özgü sınavı, programlanmış gün ve saatte yapmamakla ve bu nedenle haksız ders ücreti almakla suçlanmakta ve bunlar yerel soruşturmacı tarafından “yüz kızartıcı ve utanç verici hareket” biçimindetanımlanarak, kamu görevinden çıkartılma cezası  önerisinde bulunulmuştur. Ancak oturum sırasında, YÖK-YDK Sayın üyelerinden biri, sendikamız üyesi hakkında görev yaptığı Tekirdağ’da linç girişimine konu kılınmak istenilen ve YÖK-YDK önüne değerlendirilmek için getirilmeyen,kimi suç atımlarını soru biçimine büründürmüş ve tartışmalara başka boyutlar vermeğe çalışmıştır. Başkanlığın, şüpheliler hakkında raporlarda olmayan dedikodu ve konulara ilişkin soru yöneltmesine izin vermemesi gerekirdi.

Yine Sendikamız üyesi Burhan Dicle’nin 31.01.2013’de, yani nerede ise bir yıl önce başlayan YÖK-YDK süreci, dosyayı gönderen Dicle Üniversitesi Rektörlüğünden, kimi eksik bilgilerin istenilmesi için kesintiye uğramış ve YÖK-YDK Başkanlığı, Rektörlükten bu eksikliğin giderilmesi için bilgi istemişti. Ancak, YÖK-YDK Başkanlığı, Rektörlüğün gönderdiği bilgilerin, istem konusu kıldığı dönemler ile ilgisizliğini araştırma ve soruşturma gereğini duymamış, şüphelinin savunmanı tarafından, 15.11.2013 günlü oturumda dile getirilen bu eksikliği araştırma,soruşturma gereğini bile duymamıştır. Eğer, YÖK-YDK Başkanlığı tarafından istenilen bu bilgiler gereksiz ve anlam taşımıyor ise, bunca süre neden boşa harcanmış ve onbir ay süresince bir kamu görevlisi ve eşi,çocuklara ve yakınları ızdırap, kuşku ve korku yaşar bir konumda tutulmuşlardır ? Görevimiz ve insani değerlerimiz buna izin vermemeli düşüncemi sizlerle paylaşmak isterim.

4.      GÖRÜŞMELER  SONRASINDA VERİLEN KARARLAR  İKİ NOKTADAN HUKUKA AYKIRIDIR: Görüşmeler sonrasında, önerim olan, her iki şüpheli hakkında önerilen “Kamu Görevinden Çıkarma Cezası” nın ret edilmesi, dosyanın ilgili Rektörlüklere geri gönderilmesi oy birliği ile kabul edilmiştir. Önerilen cezanın ret edilerek, dosyanın geri gönderilmesine kabul oyu kullanırken; şüpheli Mukaddes Akdeniz’e “kademe ilerlemesi cezası”nın takdir edilmesi ile, şüpheli Burhan Dicle için de Dicle Üniversitesi Rektörlüğüne “kademe ilerleme cezası verilmesi önerisinde bulunulmasına” ilişkin gerekçelerin, hukuka uygunluk taşımadığı gerekçesi ile karşı çıkıyorum ve bu kararlara katılmıyorum. Çünkü; yine YÖK-YDK Başkanı da olan YÖK Başkanının yürütme görevinde olan Disiplin Yönetmeliğinin 41 nci maddesi; “ Disiplin Kurulu ve Yüksek Disiplin Kurulunun ayrı bir ceza tayinine yetkisi yoktur, cezayı kabul veya reddeder. Red halinde atamaya yetkili amirler başka bir disiplin cezası vermekte serbesttirler” hükmünü taşımaktadır. YÖK-YDK KENDİSİNDE OLMAYAN BAŞKA BİR CEZA VERME İLE BAŞKA BİR CEZA VERİLMESİNİ ÖNERME YANLIŞINA, HUKUKSUZLUĞUNA DÜŞMÜŞTÜR. BUNA KATILMAM VE BU HUKUSZULUKTA PAY SAHİBİ OLMAM, KENDİME VE HUKUK DEVLETİNE OLAN SAYGIMA AYKIRIDIR.


YÖK-YDK SAYIN BAŞKAN VE ÜYELERİ,

İÇİMİZE SİNDİREMEDİKLERİMİZ, DÜŞÜNCE DÜNYAMIZA UYGUNLUK TAŞIMAYAN HUKUK KURALLARINA DA  SAYGI GÖSTERMEK VE UYMAK GÖREV VE SORUMLULUĞUMUZ YANISIRA, VİCDANİ RAHATLIK İÇİNDE OLMAMIZIN DA DAYANAĞINI OLUŞTURUR. DİLİMİZE YERLEŞEN BİR ÖZDEYİŞİ, “ŞERAATİN KESTİĞİ PARMAK ACIMAZ” NIMSATMAK İSTERİM.

YÖK-YDK OLARAK, KENDİ ÇIKARTTIĞINIZ VE YÜRÜTÜLMESİNDEN SORUMLU OLDUĞUNUZ YÖNETMELİK KURALLARINA UYMAZLIĞINIZ, SENDİKAMIZ ÜYESİ İKİ ŞÜPHELİYE AİT SORUŞTURMA DOSYASININ, BİR YILA YAKIN SÜREDİR, GÜNDEMDE KALMASINA NEDEN OLMUŞTUR. VE SİZLERİ DE YORMUŞTUR. ANCAK, SİZİN YORGUNLUĞUNUZ KENDİ YANLIŞLARINIZDAN, HUKUK TANIMAZLIĞINIZDAN  KAYNAKLANDIĞINDAN, BUNAU “KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ” DİYEREK  GEÇİŞTİREBİLİRİZ. ANCAK, SİZİN HUKUKA UYGUN DAVRANMAMANIZ, ÖTE YANDA, YAZGILARI, MESLEKLERİ VE GELECEKLERİ HAKKINDA KARAR VERECEKLERİNİZİN DÜNYASINDA ONULMAZ YARALAR AÇMAKTA, MORAL DEĞERLERİNİ ÇÖKERTMEKTE, KENDİSİ İLE, AİLESİ İLE, ÇEVRESİ İLE, MESLEKTAŞLARI İLE İLİŞKİLERİNİ BOZMAKTA, BELİRSİZLİĞİN ÇUKURUNDA, EŞ VE ÇOCUKLARI İLE DEBELENİP DURMALARINA NEDEN OLMAKTADIR. BÜTÜN BUNLARA İNSAN OLDUĞUNU İLERİ SÜREN KİMSENİN RAZI OLMAMASI, NEDEN OLMAMASI GEREKTİĞİ GÖRÜŞÜME SİZLERDE KATILIRSINIZ, SANIRIM.

BAKINIZ, SENDİKA TEMSİLCİSİ OLARAK KABUL EDİLMEDİĞİMİZ 28.02.2013  GÜN VE 2013/37 SAYILI KARARINIZ İLE, “KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARTILMASI CEZASI “ VERİLMESİ ÖNERİLEN MUKADDES AKDENİZ HAKKINDA, YETKİSİZ OLMANIZA KARŞIN, BİR LÜTUF YAPMIŞÇASINA, “KAMU GÖREVİNDEN ÇEKİLMİŞ SAYILMA” CEZASI, YARGI TARAFINDAN GERİ ÇEVRİLMİŞTİR. SİZİN CEZALANDIRMA TARİHİNİZ 28.02.2013, YARGI KARARININ TARİHİ 31.07.2013’DÜR. HUKUKA AYKIRI OLARAK VERDİĞİNİZ CEZANIN, YARGI KARARI İLE DURDURULMASI VE BU YARGI KARARININ REKTÖRLÜKÇE UYGULANMASI SIRASINDA, BU HUKUKA AYKIRI KARARINIZIN MUHATABI OLAN MUKADDES AKDENİZ’İN YERİNE KENDİNİZİ KOYABİLİR VE VİCDANINIZA, ETİK DEĞERLERİNİZE BUNU SIĞDIRABİLİR MİSİNİZ? O’NU İŞİNDEN VE GELİRİNDEN VE ASIL ÖNEMLİSİ, İŞİNDEN KOVULMUŞ BİR İNSAN KONUMUNA DÜŞÜREREK ONURUNDAN YOKSUN KILDIĞINIZIN, HAKSIZ BİÇİN-MDE YOKSUN KILDIĞINIZIN AYIRDINDA MISINIZ?

ŞİMDİ İSE SİZE, 44 YILLIK BİR AKADEMİK GEÇMİŞİ OLAN VE İLKOKULA BAŞLADIKTAN GÜNÜMÜZÜ KADAR GEÇEN 68 YIL BOYUNCA HEP ÖĞRENCİ OLARAK KALAN VE BU KİMLİĞİNİ SOLUK ALDIĞI ÖMRÜNCE Hİ. YİTİRMEK İSTEMEYEN BİR MESLEKTAŞINIZ VE YÖK-YDK ÜYESİ OLARAK SORMAK İSTİYORUM, 28 ŞUBAT 2013’DE ÖNCE “KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARTTIĞINIZ” , SONRASINDA İSE İYİ HALDEN ÖTÜRÜ, “KAMU GÖREVİNDEN ÇEKİLMİŞ” SAYDIĞINIZ MUKADDES AKDENİZ’İN DOSYASINDA NABIL BİR DEĞİŞİM OLDU DA, HANGİ YENİ KANITLAR EKLENDİ DE, 15.11.2013 GÜNLÜ OTURUMDA, ŞÜPHELİ HAKKINDA “KADEME İLERLEMESİNİN DURDURULMASI”  CEZASINA HÜKMETTİNİZ? TEK DEĞİŞİKLİK BENİM SENDİKA TEMSİLCİSİ OLARAK YÖK-YDK’NA KATILMAM VE GÖRÜŞMELER SIRASINDA YAPTIĞIM AÇIKLAMALARIM MI BUNDA ETKEN OLDU? DEMEK Kİ, SENDİKA TEMSİLCİSİ OLARAK KATILMAMIZ, SİZLERİ YANLIŞTAN ALIKOYMAKTA VE YANLIŞINIZIN ALTINDA EZİLEBİLECEK, YAŞAMI KAYABİLECEK KİMSELERE “HAYAT ÖPÜCÜĞÜ”  SAĞLAMAKTADIR.

44 YILLIK MESLEK VE 68 YILLIK ÖMRÜM SÜRESİNCE, KARAR VERİCİLERE VE UYGULAYICILARA, KARARLARI VE UYGULAMALARI HAKKINDA DÜŞÜNCEMİ SORDUKLARINDA, ÖNCELİKLE, “HOŞUNUZA GİDECEKLERİ Mİ, İŞİNİZE YARAYACAKLARI MI DİNLEMEK İSTERSİNİZ?”  YANITINI VERİRİM VE “HADİ SİZİ ÇOK SEVDİĞİMDEN, İŞİNİZE YARAYABİLECEKLERİ SÖYLEYİM” DERİM.

15.11.2013’DE DE YANLIŞLARINIZI SÜRDÜRDÜNÜZ. ŞÜPHELİ MUKADDES AKDENİZ DOSYASININ İLK RAPORTÖRÜ SAYIN BERİLOĞLU’NUN RAPORUNDA  BELİRTTİĞİ “…BU SORUNUN BURAYA GELMESİ YANLIŞ OLDUĞU”  SAPTAMASINA SAYGI  GÖSTERSE İDİNİZ VE OKUR-YAZARLIKLARI KUŞKULU OLMA ÖRNEKLERİNİ BU TÜRDEN İŞLEMLERİ İLE ORTAYA SEREN RÖKTÖRLÜKLERE BİRER UYARI YAZISI GÖNDERSE İDİNİZ, NE YARGI TARAFINDAN MAHKUM EDİLİR VE NE DE ÖNCEKİ KARARINIZIN NEDENSİZ VE YANLIŞLIĞINI, KENDİ İMZALARINIZLA ONAYLAMA KONUMUNA DÜŞERDİNİZ.

YÖK-YDK SAYIN BAŞKAN VE ÜYELERİ,

SİZLERE YARDIMCI OLMAK, BUNDAN SONRAKİ SORUŞTURMA DOSYALARINDA DA DEĞERLİ ZAMANLARINIZI TASARRUF ETME AMAÇLI OLARAK AÇIKLAMALARIMI SÜRDÜRMEK İSTİYORUM. BİLDİĞİNİZ GİBİ ÖĞRENMEK VE ÖĞRETMEK, HEPİMİZİN YAŞAMIMIZ BOYUNCA VAZGEÇMEMİZ GEREKEN İŞLEV VE UĞRAŞIMIZ OLMALIDIR.

MUKADDES AKDENİZ İLE BURHAN DİCLE’YE YÖNELİK SUÇ ATIMININ TÜMÜNÜN GERÇEKLİK TAŞIDIĞINI BİR AN İÇİN DÜŞÜNÜN. MUKADDES AKDENİZ’E ATILI SUÇ, “HAFTADA İKİ SAAT OLARAK BİR BÖLÜME VERDİĞİ DERSLERDEN ÜÇÜNE, TOPLAMDA 6 SAAT GİRMEMEK, BU DERSİN SINAVINI SUNUMLAR ÜZERİNDEN YAPMAK, SONRADAN BU DERSLERLE İLGİLİ YOKLAMAYI GERİYE DÖNÜK OLARAK ALMAK”.

BU ATILI SUÇU HANGİ GEREKÇE İLE, DİSİPLİN YÖNETMELĞİNİN 11/F MADDESİNE SOKABİLİR VE KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARMA VE BUNUN SONUCU OLAN ÜNİVERSİTE ÖĞRETİM MESLEĞİNDEN ÇIKARMA CEZASINA KONU OLAN “KAMU HİZMETİ VEYA ÖĞRETİM ELEMANI SIFATI İLE BAĞDAŞMAYACAK NİTELİK VE DERECEDE YÜZ KIZARTICI VE UTANÇ VERİCİ HAREKETLERDE BULUNMAK” OLARAK TANIMLAYABİLİRSİNİZ?

ATILI SUÇU;  “VERİLEN EMİR VE GÖREVLERİN TAM VE ZAMANINDA YAPILMASINDA, GÖREV MAHALLİNDE BELİRLENEN USUL VE ESASLARIN YERİNE GETİRİLMESİNDE, …KAYITSIZLIK GÖSTERMEK VEYA DÜZENSİZ DAVRANMAK”
 “UYARMA CEZASI”(DY-MD.5/A), AYNI EYLEMLERDE KUSURLU DAVRANMAK (DY-6/A ; “ÜNİVERSİTEYE VEYA BAĞLI BİRİMLERİNE BİLDİRİLMESİ GEREKEN HAL VE DURUMLARI EKSİK VEYA YANLIŞ BİLDİRMEK VEYA HİÇ BİLDİRMEMEK”  BİÇİMİNDE TANIMLARSANIZ, DİSİPLİN AMİRİ TARAFINDN VERİLEBİLECEK CEZA “KINAMA CEZASI”(DY-MD 6/M );  “İZİNSİZ VEYA KURUMLARINCA KABUL EDİLEN ÖZRÜ OLMAKSIZIN KESİNTİSİZ 3-9 GÜN VEYA KISMİ STATÜDE BULUNAN ÖĞRETİM ÜYELERİ İÇİN 12-36 SAAT DEVAMSIZLIK GÖSTERMEK” BİÇİMİNDE TANIMLARSANIZ, DİSİPLİN KURULU KARARINA BAĞLI OLARAK ATAMAYA YETKİLİ AMİR TARAFINDAN VERİLEBİLECEK CEZA “KADEME İLERLEMESİNİN DURDURULMASI CEZASI”(DY-MD.9/B);“İZİNSİZ VEYA KURUMCA KABUL EDİLEN MAZERETİ OLMAKSIZIN GÖREVİ KESİNTİSİZ 10 GÜN TERK ETMEK, KISMİ STATÜDE BULUNANLAR İÇİN KESİNTİSİZ 40 SAAT VEYA DAHA FAZLA GÖREVE DEVAMSIZLIK GÖSTERMEK” BİÇİMİNDE TANIMLARSANIZ, DİSİPLİN KURULU TARAFINDAN VERİLEBİLECEK CEZA “GÖREVİNDEN ÇEKİLMİŞ SAYMA” (DY-MD.10/C)DIR. BUNLAR İSE YÖK-YDK GÖREV VE YETKİ ALANINA GİREN DİSİPLİN SUÇLARI DEĞİLDİR. SAYIN DEDEOĞLU’NUN RAPORUNA İTİBAR EDİLSE İDİ, BU DOSYANIN YÖK-YDK GÜNDEMİNE ALINMAKSIZIN, İLGİLİ REKTÖRLÜĞÜNE GERİ GÖNDERİLMESİ GEREKİRDİ.

GELELİM, BURHAN DİCLE’NİN KAMU HİZMETİ VEYA ÖĞRETİM ELEMANI SIFATI İLE BAĞDAŞMAYACAK NİTELİK VE DERECEDE YÜZ KIZARTICI VE UTANÇ VERİCİ HAREKETLERDE BULUNMAK” OLARAK TANIMLANAN SUÇUNA VE KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARTILMASI CEZASI  ÖNERİSİNE GEREKÇE KILINAN NEDENİNE… BURHAN DİCLE, MUTEMETLİK HİZMETİNİ YÜRÜTTÜĞÜ KİMSELERDEN, MUTEMETLİK ADI ALTINDA KESİNTİ YAPMIŞTIR. BU KESİNTİ ÜÇ YIL BOYUNCA SÜRMÜŞTÜR VE KESİNTİYE MUHATAP OLANLARIN HİÇBİRİ, BU KESİNTİYE KARŞI ÇIKMAMIŞLAR, İTİRAZ ETMEMİŞLERDİR. BÖYLECE ÖRTÜK OLARAK KESİNTİ YAPILMASINI KABUL ETMİŞLERDİR.  BİR AN İÇİN BUNU “GÖREVİ İLE İLGİLİ OLARAK HER NE ŞEKİLDE OLURSA OLSUN ÇIKAR SAĞLAMAK”  BİÇİMİNDE GÖRSEK BİLE, BUNA KARŞILIK GELEN CEZA “KADEME İLERLEMESİNİN DURDURULMASI” ÖTESİNE GEÇMEZ VE BU CEZA DA İLGİLİ BİRİMİN DİSİPLİN KURULU KARARINA DAYALI OLARAK, ATAMAYA YETKİLİ AMİR TARAFINDAN VERİLİR.(BKZ. DY-MD. 9/C VE 33/B)

BİZLER, YANİ YÖK-YDK OLARAK  15.11.2013 GÜNLÜ OTURUMDA HANGİ HUKUK DIŞILIKLARI YAPTIK:

a)       YETKİLİ VE GÖREVLİ OLMAYANLARDAN YÖK-YDK OLUŞTURDUK VE GÖREVLİ,YETKİLİ OLMAYAN KİMSELERİN DE KATILDIĞI OTURUMDA YARGILAMA YAPARAK DİSİPLİN CEZALARI VERDİK.
b)       İKİ SENDİKA ÜYEMİZ HAKKINDA REKTÖRLÜKLERİNİN ÖNERDİKLERİ KAMU GÖREVİNDEN ÇIKARMA CEZALARINI RET EDERKEN, VERMEYE YETKİLİ OLMADIĞIMIZ VE DİSİPLİN AMİRLERİ İLE, ÜNİVERSİTE DİSİPLİN KURULLARI TARAFINDAN VERİLMESİ GEREKEN DİSİPLİN YENİ BİR DİSİPLİN VEZASI VERDİK VE ATAMAYA YETKİLİ AMİRİN YETKİSİNDE OLAN TAKDİR HAKKININ YERİNE KENDİ TAKDİR HAKKIMIZI GEÇİREREK, CEZA VERİLMESİ ÖNERİSİNDE BULUNDUK.

BUNCA UZUN VE AYRINTILI ACIKLAMALARDA BULUNMAMIN NEDENİ, ÜYESİ OLDUĞUM YÖK-YDK ÜYELERİNİN DEĞERLİ ZAMANLARINI BOŞA HARCAYICI DOSYALARIN ÖNÜNÜ KESMEKTİR. REKTÖRLÜKLERİN KENDİ HUKUKLARINI BİLİR VE OKUR DURUMA GETİRİLMESİ VE BU KONUDA UYARILMALARI, ÇOĞU İNSANLIK DRAMININ SONLANMASINA NEDEN OLACAK, YÖNETİCİLERİN ÖĞRETİM ELEMANLARI, ÖĞRENCİLER VE ÜNİVERSİTE ÇALIŞANLARI ÜZERİNDE ESTİRDİKLERİ TERÖRÜ ÖNLEYİCİ, ENGELLEYİCİ OLACAKTIR.

SONUÇ VE İSTEMLERİM:

1.       15.11.2013  GÜNLÜ KATILDIĞIM DOSYALARA İLİŞKİN KARAR METNİNE, KARŞI OY YAZIMIN EKLENMESİ VE KARARIN BU BİÇİMDE İMZAMA AÇILMASINI;
2.       15.11.2013 İLE 31.01.2013 GÜNLÜ KATILDIĞIM YÖK-YDK OTURUMLARINA İLİŞKİN GÖRSEL VE YAZILI TUTANAKLARIN BİRER ÖRNEĞİNİN TARAFIMA VERİLMESİNİ;
3.       31.01.2013 GÜNÜ KATILDIĞIM VE İMZALI BAŞVURULARIM İLE GÜNDEM BELİRLEDİĞİM TOPLANTIYA İLİŞKİN KARARLAR İÇİN İMZAMIN AÇILMASINI ;
4.       BUNDAN SONRAKİ YÖK-YDK TOPLANTILARININ GÜN VE SAATİ İLE GÜNDEMİNİN VE GÜNDEMDE GÖRÜŞÜLECEK SENDİKAMIZ ÜYELERİNE İLİŞKİN DOSYALARIN, RAPORTÖR RAPORLARININ BİRER ÖRNEĞİNİN TARAFIMA DOĞRUDAN ULAŞTIRILMASINI VE SENDİKA DA BİLGİ VERİLMESİNİ;
5.       YANISIRA; 4688 SAYILI YASANIN 19/F MADDESİ, “SENDİKALARI, ÜYELERİNİN İDARE İLE İLGİLİ DOĞACAK ANLAŞMAZLIKLARDA, ORTAK HAK VE ÇIKARLARININ İZLENMESİNDE… HER DÜZEYDE VE DERECEDEKİ YÖNETİM …ORGANLARI ÖNÜNDE TEMSİL ETMEK YADA ETTİRMEK” YETKİ VE GÖREVİ İLE DONATMIŞ BULUNMAKTADIR. BU NEDENLE, YALNIZ YÖK-YDK TOPLANTILARINA DEĞİL, ÜYELERİMİZİN HAK VE ÇIKARLARINI İLGİLENDİREN KONULARIN GÖRÜŞÜLDÜĞÜ VE KARARA BAĞLANDIĞI YÖK GENEL KURUL İLE YÜRÜTME KURULU TOPLANTILARINA DA, EĞİTİM-SEN TEMSİLCİSİ OLARAK, SÖZ VE KARAR SAHİBİ OLARAK ÇAĞRILMAMI;
6.       NEDENSİZ VE GEREKEN ÖZEN GÖSTERİLMEKSİZİN, YASA VE YÖNETMELİKLERE AYKIRI ÖNERİLERLE YÖK-YDK GÜNDEMİNİİŞGAL EDEN REKTÖRLERE UYARIDA BULUNARAK, GERİ ÇEVRİLECEK DİSİPLİN DOSYALARI GÖNDEREN REKTÖRLER HAKKINDA DİSİPLİN İŞLEMLERİNİN YÜRÜTÜLMESİNİ VE ÜNİVERSİTE BİLEŞENLERİ ÜZERİNDE YÖNETİCİLER TARAFINDAN ESTİRİLEN DİSİPLİN TERÖRÜNÜN ÖNLENMESİNİ<,
SUNARIM.

Saygılarımla.16.11.2013                                                                                                              Prof.Dr.Mustafa ALTINTAŞ
                                                                                                                                             YÖK-YDK KURULU ÜYESİ

                                                                                                                                             Eğitim-Sen Temsilcisi Olarak
Bu mektup, Saraç öncesi YÖK Başkanı Prof.Dr.Gökhan Çetinsaya'ya ve YÖK-YDK Başkanlığına 3.08.2014 tarihinde yazılmıştır. Çetinsaya, bu mektubumu yazdıktan 3 ay 4 gün sonra, 7.11.2014 günü YÖK Başkanlığından azledildi. Bunu bugün yayımlamamın nedeni, dünün mağrurlarının,efendilerinin, günümüzün mağdurları,zavallıları durumuna düşebileceklerini anımsatmaktır. Bu mektup, bugün için de geçerli olup, isim değiştirerek,günümüz mağruru ve muktediri olan YÖK Başkanı Prof. Saraç'a da yazılsa(ki bu mektubumun yazıldığı tarihte YÖK başkan vekili idi)güncelliğini yitirmemiştir. Önemli olan muktedirlere,mağrurlara yanlışlarını, onların mağdur/zavallı konuma düşmeden söylemektir. 27.07.2016


Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK-YDK Üyesi
(Eğitim-Sen Temsilcisi Olarak)
Ankaralılar Cd. 2480  Sok. Kafkas Sitesi,36
Çayyolu / Ankara
0 532 513 39 52


YÖK- YÜKSEK DİSİPLİN KURULU(YDK)  BAŞKANLIĞINA
( YÖK-YDK Başkanı  Sayın Prof.Dr.GökhanÇetinsaya’nın Dikkatine)
Bilkent / Ankara

İlgi; YÖK Başkanlığı’nın, Eğitim-Sen’e  09.05.2014 gün ve 28343 sayılı yazısı.

Sayın Başkan

YÖK ve getirdiği sistem, 7 Kasım 1981’den bu yana, akademiya  dünyasının “karabasanı” olmuştur. YÖK Sisteminin merkeziyetçi ve başkan eksenli yönetim biçemi, keyfiliğin, zorbalığın ve zalimliğin,  zaman zaman yükselmesine kaynaklık etmiştir. Başkanlarının tutumuna, kişiliğine bağlı olarak dönem dönem yükselen bu zorbalıktan payını alanlardan bazılarının, yakınınızda görev yapanlar arasında da olduğunu kestiriyorum. Ancak değişen bir şey olmamış, fırsat düştüğünde, dünün “mağdurları, zulme uğrayanları”, günün “mağrurları, zalimleri” olmaktan kendilerini alıkoyamamışlardır. YÖK Başkanlığı’na başvurarak, sizden önceki dönemde YÖK-YDK’nda karara bağlanan dosyaları, incelemek istemiştim. Bu isteğime yanıt verilme gereği bile duyulmadı. Ancak, önerim, böyle bir araştırmanın yapılmasına olanak verilmesidir. Böyle bir olanak verilir ise, YÖK Başkan ve dönemlerini “zalimlik” açısından değerlendirmek mümkün olacaktır. Kararlarından utanmayanların,  yaptıklarının hukuk devleti ilkelerine, yasa ve yönetmeliklere uygunluk taşıdığından kuşkusu olmayanların yapacağı davranışın bu olduğu kanısındayım. Size, Başkanlığını yürüttüğünüz kurulun geçmişinden bilgi sahibi olmanız ve ibret almanız için, Eğitim-Sen tarafından yayımlanmış olan “YÖK ve Hukuk” adlı yapıtımı öneririm.

Siz YÖK’nun altıncı başkanısınız. YÖK Başkanlarına, yaptıkları ile baktığımızda, bunlardan kimilerinin kamusal kaynaklarla kendilerine vakıf adlı özel üniversite kurmuş olduklarını; öğretim elemanlarını günün despotlarına ihbar ettiklerini; kimilerinin siyasal iradenin kulu konumunda görev yaptıklarından ötürü milletvekilliği, bakanlık ve büyükelçilik ile ödüllendirildiklerini; kimilerinin ise, siyasal iradeye yaranmak için kalıptan kalıba girdiklerini görmekteyiz. Sizden önceki YÖK Başkanından yalnızca ikisinin, görev sürelerinin bitmesinden sonra meslektaşları arasına dönebildiklerini görmekteyiz. Sizin ise, görev döneminiz sonrasında, ne yapacağınızı bilebilmem mümkün olmamakla birlikte, çabalarınızı siyasal ikballe ödüllendirmek yolunda “cemaatçi-hükümetçi/FGci-RTEcı” çizgisinde salındığınız izlenimi, genel kabul görmektedir. YÖK üyelerinden çoğu da, görev sürelerini, geleceklerinin ödüllendirilmesi doğrultusunda değerlendirmişler, örneğin kendilerine yeni ikbal kapısı yaratmak amaçlı olarak, gerekli koşulları taşımamalarına karşın açılmalarına ve kamu desteğinden yararlanmalarına aracılık ettikleri özel/vakıf üniversitelerinde görev üstlenmişlerdir. Bunu, darbe dönemlerinin çok yıldızlı komutanlarının, emekliliklerinden sonra holdinglerde, bankalarda kapıştıkları yönetim kurulu üyelik/başkanlıklarına benzetmekte sakınca olmadığı düşüncesindeyim.

Size yazmamın zaman kaybı olup-olmayacağı konusunda duraksama göstermekteyim. Ancak, döneminiz ile ilgili araştırıcılara katkıda bulunur düşüncesi ile, YÖK Belgeliklerine bu mektubumu emanet etmek istiyorum.



Sizin ile muhatap olmam, 1969 yılında başlayan akademik yaşamımın son yıllarına rastgeldi. Bunun nedeni ise; üyesi olduğum  Eğitim-Sen’in,4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları veToplu Sözleşme Yasası”’nın19/f maddesi , 4/7/2005 – 2005/9138 B.K.KARARI ve 9.5.2012 günlü “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararı”nın 20. maddesinden kaynaklanan hak ve yetkiyi kullanarak beni, YÖK-YDK’na  sendika temsilcisi olarak görevlendirmesidir.

Eğitim-Sen’in 20.12.2012 günlü yetkilendirme  ve görevlendirmesi uyarınca, YÖK-YDK’nun 31.01.2013 günlü toplantısına katıldım. Katılmam da ilginçlik taşımaktadır. Dosyası gündemde olan üyemizin çağrılması üzerine, üyemiz ve avukatı ile birlikte toplantı salonuna girdim. Yerimi sormam karşısında aldığım yanıt, şüpheli ve avukatı için hazırlanmış platforma bir sandalyenin daha ekleneceği oldu. Bunun üzerine ben; “bir yanlış anlama var galiba, ben bu toplantıya YÖK-YDK üyesi olarak katılmaktayım ve öteki Kurul üyeleri ile aynı hak ve yetkilere sahibim” demem üzerine bir şaşkınlık yaşandı. Ve bana, “üye olarak katılımınızı Kurul olarak görüşüp, sonrasında size bildirimde bulunacağız” dendi. Ve az sonra toplantı salonuna davet edilerek, “toplantıya üye olarak katılmamın gerektiğine karar verildiği”  bildirildi. Üyelerimiz ile ilgili üç dosyanın görüşülmesine geçildi ve önerilerim doğrultusunda, üç dosyanın görüşülmesi, sonraki toplantıya ertelendi.

İzleyen toplantının tarihi, 28.02.2013 idi. Bu toplantı öncesinde Hukuk Birimi memurlarından Onur Muslu telefon ederek, “anılan toplantıya katılmamın uygun bulunmadığını” bildirdi. “YÖK-YDK üyesi olarak muhatabımın Başkan olduğunu, bir bildirim söz konusu ise, bunun Başkan tarafından yapılması gerektiği”  yanıtını vererek, toplantı yerine geldim. Toplantı yerine geldiğimde, tarafıma iadeli taahhütlü olarak gönderilen 26.02.2013 gün ve 9123 sayılı yazı iletildi. YÖK Başkanı olarak Prof.Çetinsaya tarafından imzalanan bu yazıda; üç sendika üyemiz hakkında üniversite önerilerinin görüşülmesi sırasında “sendika temsilcisi sıfatıyla bulunma talebinize ilişkin Kurulumuz Mevzuat Komisyonu tarafından hazırlanan görüş, 28.02.2013 tarihinde yapılacak olan Yükseköğretim Genel Kurulunda görüşülecek olup, alınacak karar aynı gün tarafınıza bildirilecektir” deniliyordu. Siyah punto içinde belirttiğim bu yanıtınız bile gerçeklik taşımıyordu.  Çünkü, benim, “YÖK-YDK’na sendika temsilcisi sıfatıyla bulunma talebim” yoktu. Ben, 4688 Sayılı Yasa, 2005/9138 Sayılı B.K.K. ve 9.5.2012 günlü Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararı uyarınca Sendikam Eğitim-Sen tarafından yapılmış bir görevlendirme ve yetkilendirme nedeni ile orada bulunmakta idim. Bir hakkın ve yetkinin kullanılması için orada bulunmakta idim. Dünün mağdurları olduklarından yakınanlar, günümüzün zaliminin gücünü ele geçirmiş olmalılar ki, toplantıya katılmam engellendi.

Başkanlığınıza, 03.03.2013 günü yazılı başvuruda bulunarak, işlem ve kararınızın hukuka, yasaya ve sizi görevlendirmiş siyasi irade kararına aykırılık taşıdığını bildirdim. Bu başvurularıma 10.04.2013 gün ve 18455 sayılı yanıt  verildi. Başkan Vekili Prof.Çalış’ın imzasını taşıyan bu yanıtta; “Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun görev ve yetki alanı memurların mali ve sosyal hakları ile sınırlı olduğundan, bu kapsamda olmayan “disiplin” hükümlerinin Kamu Görevlileri Hakem Kurulu Kararıyla değiştirilmesinin mümkün olmayacağı, bu nedenle, YETKİSİZ BİR KURULUN ALMIŞ OLDUĞU KARARIN 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu kapsamındaki disiplin işleri bakımından mümkün olamayacağı” belirtilmekte idi.

12 Eylül 1980 Faşist Askeri Darbesinin ilk yasalarından birisi olan YÖK Yasasına sığınarak yaptığınız hukuksuzluk, yargı kararı ile mahkum edildi. Kazancınız, eğer buna kazanç diyorsanız, üyelerimizi, sendika temsilcisinin katılımının sağlayacağı saydamlıktan kaçırarak, kapalı kapılar arkasında yargılayıp, onlar hakkında rektörlüklerince önerilen “üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” yada “kamu görevinden çıkarma” gibi, bir kamu görevlisi ve üniversite öğretim elemanı için “mesleki idam cezası”nın, cellatlığını yapma özgürlüğünü(!) serbestçe kullanmak oldu. Ve yine, yürütmekle ödevli olduğunuz Disiplin Yönetmeliği hükümlerine aykırı olarak, YÖK-YDK Başkanı Çetinsaya imzalı olmayan, Hukuk Müşaviri imzası ile yapılan dolaylı çağrı üzerine,15 Kasım 2013 günlü ve izleyen YÖK-YDK toplantılarına katıldım. Bu katılımım 19.03.2014 günkü YÖK-YDK toplantısına kadar sürdü. Sanırım, 15 Kasım 2013 ile 19.03.2014 günleri arasındaki YÖK-YDK toplantılarında, sizleri hukukunuza saygıya çağırmalarım, üniversite çalışanlara karşı rektörlüklerince sürdürülen disiplin terörüne karşı çıkışlarım ve Kurul olarak rektörlüklerin önerilerini, dosya içeriklerini ve yargılanan kimselerin kimliklerinden bile bilgi sahibi olmayan üyeler tarafından sergilenen cellatlığa tanıklık etmelerimin, Kurul üyelerini rahatsız ettiğinin ben de ayırdında idim. Kuruldaki varlık nedenimi bile kavramaktan yoksun üyelerden birisi, “ama sizde hep üyelerinizi savunuyorsunuz!” diyebilmiştir.






Sayın Başkan,

19.03.2014 günlü toplantıda, ÇOMÜ Rektörünün, Sendikamız üyelerinden Ömer Faruk Kırniç için, Gezi Direnişi ile ilgili, öğrencilerin yanıtlamaları konusunda serbest kılındığı, sınav sorusunu gerekçe kılarak istemiş olduğu “ kamu görevinden çıkarılma cezası önerisinin”, sizin ve benim karşı çıkmamıza karşın onaylanması sırasında, Kurul üyelerinden Naci Ağbal, Ömer Faruk Kırniç’in ve O’nun üzerinden benim “dürüstlüğümü test etmeye” kalkışması, tartışmaya neden olmuş ve ben de, üyelerimize özgü görüşülecek dosyanın kalmaması üzerine, toplantı salonunu terk etmiştim.Siz, sizden izin almaksızın, doğrudan bana yöneltilen ve gündem ile ilgisiz soru yönelten kimseye müdahale etmediniz. Böyle bir test sınavına Naci Ağbal’ın hak ve yetkisinin bulunmadığı uyarısında bulunmadınız. Bu anımsatmayı ben yaptım.

Bu tartışmalı oturumun üzerinden 50 gün geçtikten sonra, ilgide belirttiğim yazınız ile;  “Sendikamız üyelerine ilişkin disiplin dosyalarının görüşülmesi aşamasında benim dışımda başka bir temsilcinin görevlendirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir” denilerek, gereği rica edilmiştir.

Sendikam bu değerlendirmenize katılmayarak, YÖK-YDK gündeminde olan üyelerimizin disiplin dosyalarının görüşülmesine katılmam konusunda beni bilgilendirmiş ve ben de, görevimin gereğini yapmak için Mayıs ayı toplantısına katılmak için, YÖK-YDK toplantı salonuna gelmiştim. Ancak, Sendikamız avukatına bildirimde bulunarak, temsilci olarak katılmam gereken 5 üyemizin disiplin dosyalarının görüşülmesine alınmayacağım, temsilci olmaksızın savunmada bulunmayacak üyelerimizin dosyalarının görüşülmeyeceği bildirilmiştir. Üyelerimiz, bu hukuk ve yasa dışı zorbalığa karşı çıkarak, savunmalarını yapmamışlardır. Kurulun da, toplantı yeter sayısı kalmadığı gerekçesi ile dağıldığı tarafımıza, görevlileriniz tarafından bildirilmişti.

Şimdi ilgide belirttiğim yazınızı değerlendirmek istiyorum. Bunu yaparken de yine öğretici olma özelliğimden ötürü, hukuksuzluklarınızın önünü kesecek kimi uyarılarda bulunmak isterim.

1)       Bildiğiniz gibi, katıldığım ilk YÖK-YDK toplantısında, öğretim elemanları ve üniversite çalışanlarına ilişkin disiplin dosyalarının görüşülmesinde, Yüksek Disiplin Kurulu olarak görev yapacak olanların  YÖK Genel Kurul üyeleri olmayıp, YÖK-Yürütme Kurulu(YK)  olması gerektiğini, görev ve yetkisi olmayanların katılması ile gerçekleştirilmekte olan toplantıların ve alınan kararların sakatlık taşıyacağını hem sözlü ve hem de yazılı olarak, defalarca belirtmiştim. Bu itiraz ve uyarılarım, 29.01.2014 günlü 28897 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Disiplin Yönetmeliği’ndeki değişiklik ile, sonuç vermiş ve YÖK-YDK olarak görev yapan YÖK-YK ortadan kaldırılarak, YÖK üyeleri, rektörler ve dekanlar hakkındaki disiplin işlemlerinden sorumluluk genişletilerek, bunlara öğretim elemanları ve üniversite çalışanları da eklenmiştir. Bu değişiklik, 29.01.2014’e kadar YÖK Genel Kurulu üyelerinin katılımı ile görüşülen ve karara bağlanan disiplin dosyalarının, hukuksal açıdan yetkisiz kimseler eli ile katılımını belgeleyen bir özellik taşımaktadır. Yani, YÖK Başkanı olarak, yürütmekle görevli olduğunuz Yönetmeliğe bile uymadığınız tescilli duruma gelmiştir.
2)       Siz, neyin, hangi kurulların başkanı olduğunuzun bile ayırdında değilsiniz. Ben anımsatayım:
Bir, siz YÖK Başkanısınız. Bu sıfatla hem Genel Kurula ve hem de YK’na başkanlık yapar konumdasınız.
İkincisi ise, siz, YÖK-YDK başkanısınız.
YÖK ve YÖK-YDK farklılık gösteren, gündemleri, oluşumları ve çalışma/görüşme yöntemleri farklılık gösteren kurullardır.
Şimdi ilgide gösterdiğim yazınızı hangi sıfatınız ile imzaladınız? Yazının başlığına baktığımda, imzanın YÖK Başkanı Prof.Çetinsaya’ya ait olduğu sonucuna varmaktayım. Oysa ki, YÖK-YDK Başkanı Prof.Çetinsaya tarafından imzalanması gerekirdi.
2547 Sayılı Yasayı, bu yasada size yüklenilen görev ve sorumlulukları okur iseniz, bunların hiç birinde, YÖK-YDK’da üyelerinin disiplin dosyalarının görüşüleceği toplantıya katılma hak ve yetkisine sahip sendika temsilcisini, “istenmez adam ilan etme”, “O’nun değiştirilmesini isteme”, “temsilciyi zorbalıkla görevinden alıkoyma” hak ve yetkinizin bulunmadığını görürsünüz. Beni, YÖK-YDK üyesi olarak, YÖK üyesi biçiminde değerlendirirseniz, yapacağınız tek işlem, hakkımda disiplin işlemi başlatmaktır.  İlgi yazınızda üzerime atmak istediğiniz suçu “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nde arar bulursunuz ve işlemi de buna dayandırırsınız. Bu hiç olmazsa hukuksal olabilir.  Size ve öteki üyelere söylediğim gibi, günümüzde, özensiz biçimde, zorbaca çiğnediğiniz “hukuk”,  çok yakında sizin de sığınağınıza dönüşecektir. Dünün muktedirlerinin, zalimlerinin ne hallere düştüğünü izliyorsunuzdur. Ne yazık ki, onların bile hukukunu savunmak bize düşmektedir.

Gelelim, ilgide gösterdiğim yazınızda bana yüklemek istediğiniz, ancak benim için görevimi gereğince yaptığımın kanıtı olan suçlamalara ve bunu yaparken sığındığınız gerçek dışılıklara. Yazınızdan aynen aktarıyorum;

Önce gerçeklere aykırı anlatımlarınızı sıralamak isterim;

a)       28.02.2013’de kabul etmediğiniz, 10.04.2013 gün ve 18455 sayılı yazınız ile “YETKİSİZ KURUL” olarak nitelediğiniz Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nu ve kararlarını, yargı kararı ile mahkum edilmesi sonrası, kabul etmenizi, bir” hidayete erme”olarak görmekteyim.
b)       Yazınızın ilk paragrafının ikinci tümcesinde, YÖK-YDK’nda görüşülecek Sendikamız üyelerinin disiplin dosyalarının görüşülmesi aşamasında, çeşitli tarihlerde Sendikamıza gerekli bildirimlerin yapıldığı, Sendikamız temsilcisi olarak benim katılımımın sağlanması gerektiğini bildirdiğinizden söz etmektesiniz. Bu, gerçek dışıdır. Ve yapılması gerekene de aykırıdır. Gerçek dışıdır, çünkü; Sendikamıza, onca başvurmalarımıza karşın, bildirim, dosyası görüşülecek üyemize yada savunmanına gönderilen yazılarla yapılmış, Sendikamız ısrarla doğrudan muhatap alınmamaya  çalışılmıştır. Bu gerçek olsa bile, yapılması gerekene de aykırıdır, çünkü;DY’nin “Kurulların Toplanması” ve “Kurul Çalışmalarının Düzenlenmesi” başlıklı 35 ve 36 ncı madde hükümleri, sizi yalanlamaktadır. 35. Maddede,  kurulların, başkanın çağrısı üzerine, belirlenecek gün ve saatte toplanması hükmü yer almaktadır. 36.maddede ise,” toplantı gündeminin yaplması, İLGİLİLERE DUYURULMASI,  kurul çalışmalarının düzenli yürütülmesi başkan tarafından sağlanır” denilmektedir. Sendika Temsilcisi olarak YÖK-YDK’nda görev ve yetkilendirilmem20.12.2012’de Başkanlığınıza bildirilmiştir. Buna ve bu sıfatla yaptığım onca başvurulara karşın, toplantı çağrısı ile gündemin tarafıma yapılmasından ısrarla kaçınılmıştır. Lütfen bana gönderilmiş toplantı çağrısı ve gündemin tarafıma ulaştırıldığına ilişkin bir belge gösterebilir misiniz? Yoksa, bu  gerçek dışı ifadenizin altında ezilmeye katlanır mısınız?

Gelelim, değiştirilmemi gerektiren suçlarıma(!). Yine yazınızdan aynen aktarıyorum.

a)       Üyelerimiz ile ilgili dosyalar görüşülürken, hukuksal açıdan öteki kurul üyelerine tanınan hakların bana da tanındığından söz ederek, Kurul üyesi sıfatı ile katıldığım ve ilgili kişi hakkında oylamada oy hakkımın bulunduğunu gözardı ettiğim; müzakeresine katıldığım sendika üyemizin avukatı gibi davranmam;
b)       Gösterilen tüm iyi niyet çabalarını sonuçsuz bırakarak bu tavrımdan vazgeçmeyip, kurul içerisinde tartışmaya ve huzursuzluğa yol açmam;
c)       19.03.2014 günkü Sendika üyemiz Ömer Faruk Kırniç’e ilişkin üniversite önerisinin görüşülmesi aşamasında bir başka kurul üyesine sesini yükseltip, hakaret içeren ifadeler kullanma;
d)       Toplantılara katılma hakkımı kötüye kullanarak,kurulun çalışma düzeninin bozulmasına araç olarak kullanmam.

olarak sıralanmaktadır. Emin olun, bu suçlamaları okuduğumda dalga mı geçiliyor, alay mı ediliyor yoksa, adına görev yaptığım Sendikam ve Sendikamız üyelerine “görevimi hakkı ile yaptığımdan” ötürü, ödüllendirilmem önerisinde mi bulunuyorsunuz düşüncesine kendimi kaptırdım.

Sayın Başkan,

Altında imzanızın olduğu bu yazının sizin kaleminizden çıkmadığı ve okuyarak, ne anlama gelebileceğini düşünmeden imzaladığınızdan kuşku duymamaktayım. Yukarıda, yürütmekle görevli olduğunuz DY’nin “Kurulların Toplanması” başlıklı 35 ve “Kurul Çalışmalarının Düzenlenmesi” başlıklı 36. maddesini alıntılamıştım.

Siz, 35. maddeye göre, kurul çalışmalarının düzenli yürütülmesini sağlamakla görevlisiniz. Bu uyduruk/zorlama suçlamalara yanıtı, yine yürütmekle görevli olduğunuz DY hükümleri ile vereceğim. Bunları, öğrenilmesi amacı ile aynen aktarıyorum:

Raportörlük:
Md.38 . Kurullarda raportörlük görevi, başkanın görevlendireceği üye tarafından yürütülür.Raportör üye, havale edilecek dosyanın incelenmesini en geç 5 gün içinde tamamlar.




Görüşme Usulü:
Madde 39. Kurulda, raportörün açıklamaları dinlendikten sonra işin görüşülmesine geçilir. Kurul gerek görürse soruşturmacıları da dinleyebilir. Konunun aydınlandığı ve görüşmelerin yeterliği  sonucuna varıldığında oylama yapılır ve karar başkan tarafından açıklanır.

Yüksek Disiplin Kurulunun Karar Usulü:
Madde 43. YDK, kendisine intikal eden dosyaların incelenmesinde, gerekli gördüğü taktirde, İLGİLİNİN SİCİL DOSYASINI VE HER NEVİ EVRAKI İNCELEMEYE, İLGİLİ KURUMLARDAN BİLGİ ALMAYA, YEMİNLİ TANIK VE BİLİRKİŞİ DİNLEMEYE VEYA NİYABETEN DİNLETMEYE, MAHALLİNDE KEŞİF YAPMAYA VE YAPTIRMAYA YETKİLİDİR.
Hakkında üniversite öğretim mesleğinden veya memurluktan çıkarma cezası istenenler, sicil dosyası hariç, soruşturma evrakını inceleme, tanık dinletme, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisi veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptirler.

Kararların Yazılması:
Madde 44. Kararlar, verildikleri tarihten itibaren en geç 15 gün içinde RAPORTÖRLER tarafından, GEREKÇELİ olarak ve oybirliği veya çoğunlukla verildiği belirtilerek yazılır. Başkan ve üyeler tarafından imzalanır. Karşı görüşte olanlar, nedenlerini yazar ve imzalarlar.

Kararların İlgiliye Tebliği
Madde 45. Ceza vermeye yetkili amirler tarafından verilen disiplin cezaları bu amirlerce, disiplin kurullarınca verilen cezalar bu kurulların Başkanlıklarınca, KARARLARIN İMZALARININ TAMAMLANMASINI İZLEYEN  en geç 10 gün içinde ilgililere tebliğ olunur.

Sayın Başkan,

Yürütme görevini üstlendiğiniz DY’nun yukarıya alıntıladığım maddelerini ve üzerime atmaya çalıştığınız ve ancak, görevimin gereklerini hakkı ile yerine getirdiğimin bir belgesi olan suçlamalarınızı birlikte okuyun ve sonrasında ise, yapmanız gerekenler ile yaptıklarınızı karşılaştırın. Göreceksiniz ki, yaptıklarınız, yapmanız gerekenlere aykırıdır. Örnek mi istersiniz. Size, tek bir örnek vereceğim. 19.03.2014 günkü katıldığım ve ilgi yazınıza konu olan YÖK-YDK kararları, tarafıma imza için sunulmamıştır. Bu nedenle, üyeler tarafından imzalanmayan bu kararın, Ömer Faruk Kırniç’e tebliğ edilmemesi gerekirdi. Oysa siz, YÖK’nunceberrutluğunu, zorbalığını pekiştirmek için olacak, bu imzalanmamış kararları tebliğ edebiliyorsunuz.

Temsilcisi olduğum Sendikamın üyesini savunmamı nasıl suçlama konusu kılabilirsiniz? Yahu, benim YÖK-YDK’nda görev almamın nedeni, rektörlüklerin estirdikleri disiplin terörü vesizler  tarafından ipi çekilmek istenen üyelerimizin haklarını savunmaktır. Siz ise benden, “uysal, önerilen cezalara ses çıkartmayıp, onların yaşama geçmesini sessizce izlememi”  istiyorsunuz. Yarın, eğer siz de, temsilcisi olduğum Sendikanın üyesi olduğunuzda, sizin disiplin dosyanızın görüşülmesinde de aynı özeni göstereceğimden kuşku duymayınız.

Sayın Başkan, toplantılarda, kurul çalışmalarının düzenli biçimde yürütülmesi sizin göreviniz olduğundan, açtığınız ve yönettiğiniz görüşmelerde hep izin alarak konuştum. Ve hiçbir zaman, sözüm kesilmedi. Eğer, suçlama konusu kıldığınız tartışmalar, huzursuzluğa yol açıyor savınız gerçek olsa, yapmanız gereken, beni uyarmanız olmaz mıydı ? 19 Mart 2014 toplantısı ses kayıtları belgelikleriniz arasındadır. Beni uyarıcı, sözümü kesici bir müdahaleniz örneğini verebilir misiniz? Ayrıca yine, yürütmekle görevli olduğunuz DY’nin 43 üncü maddesini iyi okuyunuz. YÖK-YDK üyeleri olarak görevimiz, gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olmak, katkıda bulunmaktır. Bir öğretim elemanı ve kamu çalışanı açısından “idam cezası” anlamına gelen bir öneriyi ayrıntılı bir biçimde tartışmak, görevimizdir, sorumluluğumuzdur. DY’nin 43 üncü maddesi gereklerini yapmamak, “kısa keserek, hemencecik oylama geçmek” insani de, vicdani de olmayan bir suç özelliğini taşır. Tanrı aşkına, siz dahil, hangi üye, 43 üncü maddedeki görevini, gereğince yapmıştır, şimdiye kadar? Çağrılan öğretim elemanlarının ve üniversite çalışanlarının savunmalarına bile katlanamayan, savunmalarının özetlenerek sunulmasını isteyenler YÖK-YDK üyeleri değil miyiz? Sendika temsilcilerinin söz ve oy hakkı ile yer almaları, kapalı kapılar arkasında estirdiğiniz bu terörü, savunmaları dinler oyununun sona ermesine neden olmuştur. Sizlerin asıl rahatsızlığı ve temsilciliğime karşı çıkışınızın nedeni budur. Savunma alınıyor oyununun perdesinin yırtılmasıdır. Sendikal savaşımın kazanımı olan yırtılan bu perdeyi yeniden onarmanın, iki yakasını birarayagetirmenin olanağı kalmamıştır. Takke düşmüş, kel görünmüştür. Ne kadar çabalarsanız çabalayınız, kelinizi gizlemenin olanağı ortadan kalkmıştır.

Benim duyarlılığım, güç bela, dolaylı biçimde elde ettiğim disiplin dosyalarını okumam, incelemem ve irdelemelerimden kaynaklanmaktadır. Öteki üyelerin, sessizliği ve işaret buyurulan yönde oy kullanmaları, bu dosyalar hakkında bilgisiz ve ilgisiz olmalarındandır. Katıldığım toplantılarda üyelerin önünde, görüştüğümüz ve karara vardığımız disiplin dosyaları hakkında özet bir bilgi notu bile olmaması, bu savımı güçlendirmektedir.

Yine tarafınızdan imzalanan yazınızda, tek hakkımın oy kullanmak olduğunu belirterek, buna karşın gerçeğin ortaya çıkması ve hukukun egemen kılınması konusundaki çabalarımı, suç olarak niteleme gibi, bir ucubelik sergilenmektedir. Eğer, üyelerin varlık nedeni yalnızca, ses çıkartmaksızın oy kullanmak ise, yukarıya alıntıladığım ve görüşme ve karar yöntemlerine ilişkin kuralların DY’nde yer almasının nedeni nedir? Siz, neden görüşme açıyor ve söz isteyen üyelere ve bu arada bana da,görüşlerimizi açıklamak için söz veriyorsunuz? Sonra neden, özellikle, raportörün raporunun okunmasından sonra, ilk olarak bana söz vermek için özel bir çaba gösteriyorsunuz? Bunları, suç oluşturmak için mi yapıyordunuz?

Size, soruşturmanın neden yapıldığını, yüksek yargı kararlarına dayanarak anlatayım. “Soruşturma, bilgi-belgetoplayarak, bir durumu aydınlatmak içinyapılır”(Danıştay 8.D.30.3.1992-E.1991/1706, K.1992/549). “Disiplin suçlarıyla ilgili soruşturma yapılmasından amaç, olaylarla, kanıtların, suçun işleniş koşulları, oluş biçimi, sonuçları ve ilgililerin kişisel durumları gözönünde tutularak YANSIZ BİR BİÇİMDE İNCELENİP DEĞERLENDİRİLMESİ ve böylece cezalandırma yönünden SAĞLIKLI SONUCA ULAŞILMASIDIR”(D.8.D., 25.10.1978- E.1977/3246, K.1978/6317).Siz ise, bu yüksek yargı kararlarına uyan bana, bunu suç olarak yükleyebiliyorsunuz. Bun anlamam ve onaylamam mümkün değildir.

Sonuç olarak, görevimi noksansız yapmaya çalıştığımdan kuşkum bulunmamaktadır. Zorbalığa da, keyfiliğe de, bu mesleğe “boz asistan”  olarak başladığım 1969 yılından bu yana boyun eğmedim. Mesleğe başladığım ilk yıllarda beni uyarmak ve kendilerine biat eder konuma gelmem çabası içine giren rektörün “Mustafa, sen kendine çok güveniyorsun, ancak bu meslekte, ağzınla kuş tutsan bile, biz istemez isek, başarılı olmam mümkün değildir” sözlerine, “Hocam, ben bu mesleğe girmezden önce , bu  meslek mensuplarının erişilmesi mümkün olmayan yıldızlar olduklarına ilişkin bir düşünceye sahiptim. Mesleğe girdikten sonra, meslek mensuplarına katkıda bulunduğum yargısına vardım. Bu ise beni üzüyor”  yanıtımın onurunu hep taşıdım ve taşımaktayım. Şimdi de bu onurumun gereğini yapmaktayım.

Varlığıma ve benden sonra da,benzer görevi, görev sorumluluğu ile benden de iyi başaracak sendika temsilcilerine katlanacaksınız. Size düşen görev, önerilen suç ve ceza konusunda, bizleri,bilgi ve belge ile ikna etmenizdir. Eğer bunları yapacak gücünüz ve bilgi ve belgeleriniz yoksa, üyelerimizin ipinin çekilmesine karşı

Size, etik dışı bir davranıştan da, yeri geldiği için söz etmek isterim. Mayıs 2014 YÖK-YDK toplantısına, temsilci olmaksızın katılmak istemeyen üyelerimizden ikisine, bir Kurul üyesi(ismi bende saklıdır), temsilcisiz olarak katılmaları halinde, kendilerine ceza verilmeyeceğini bildirmiş ve böylece üyelerimizin direnci kırılmak istenmiştir. Gerçekleşme de böyle olmuş ve dosyadaki saçma-sapan suçlama ile ceza almaları, eğer Kurul üyeleri tetikçi değillerse,mümkün olmayan iki üyemize ait rektör önerisi ret edilmiştir. Yanısıra, temsilci olmaksızın savunma hakkını kullanmayacağını bildiren bir üyemiz de, savunma hakkını bu nedenle kullanamamasına ve bu nedenle karar verilmemesi gereken bir durumda, yargıya başvurmanın önünü kesmek için, rektör önerisi yine ret edilmiştir. Yapmayın bu etik ve hukuk dışı uygulamaları.Ve, rektörlerin estirdikleri disiplin terörünün, kökten önünü keselim.

Size, emektar ve erdemli bir meslektaşınız olarak seslenmek isterim. Hukuk devleti ilkelerinden ayrılmayın. Çünkü, hukuk sizin de yakın gelecekte gereksinim duyacağınız bir değer olabilecektir.. Uymakla ödevli olduğunuz hukuk kurallarına, yasa hükümlerine uyunuz. Yürütmekle görevli olduğunuz Disiplin Yönetmeliğine saygılı davranınız. Ve en önemlisi de, gerçek dışılıktan, yalandan, dolandan kendinizi sakınınız. Erdemlilik ve adam gibi adam olmak, size de yol göstersin.

Görev sürenizin tamamlanmasına 17 ay kadarlık bir süre kaldı. Sizden sonra görev alacağın adı bile basında yer aldı. Döneminizi birazcık iyi anılmasını istiyorsanız, YÖK ve YÖK-YDK’nu, öğretim elemanlarının ve üniversite çalışanlarının karabasanından, el birliği ile çıkartıp, onları, rektör teröründen sakınılması gerekenlerin sığınağına dönüştürelim. Öncelikle, Disiplin Yönetmeliklerini, hem öğretim elemanları ,üniversite çalışanları ve hem de öğrencilerimiz açısından suç ve ceza üretir konumdan çıkartarak, “bilim üretimi ve öğretimi ortamını geliştirici. birlikte yaşam koşullarını sağlayıcı” biçime büründürelim. Mevzuatlarımızda yer alan “ast-üst”, amir/buyuran- emre uyan/biat eden” kavramlarını temizleyelim. Daha önce de sizinle paylaştığım gibi, “çalışma ve üretme ortamını” sağlamakla görevli olan rektör ve dekanların, YÖK-YDK’nca geri çevrilen ve de yargı tarafından mahkum edilen işlemlerinin ikiyi aşması durumunda, yönetim görevlerinden çekilmiş sayılacaklarına ilişkin hükmün mevzuatımızda yer almasını sağlayalım. Ve, öğretim elemanlarını “kazanç peşinde koşarken, onurundan yitime uğrayan” insanlar konumundan kurtaracak ve mesleklerinin gereğini yapabilecek bir ücret/maaş düzeyine erişmelerini sağlayalım. Üniversite çalışanlarına iş güvencesini sağlayalım. Anayasanın 131 inci maddesi uyarınca devlet eliyle sağlanması gereken kamu hizmetlerinin taşeron/köle çalışanlar eli ile yürütülmesine son verelim. Ve  yalnızca işlerini, bilim üretimi ve öğretimi işlerini yapabilecek ortamı yaratalım. Bunları yaparsanız, 17 ay sonra, yeniden meslektaşlarınız arasına, öğrencilerinizin arasına kolaylıkla katılabilirsiniz. Yoksa, kimi sizden öncekiler gibi, sığınacak koltuk altı arar duruma düşersiniz.

Demokrasiden, katılımcılıktan, insan haklarına saygıdan, hukuk devleti kurallarına uymaktan, hukukun üstünlüğüne olan inançtan korkmayın. Bunlar, bizim de alın ve akıl terimizin, akan göz yaşlarımızın, dökülen kanlarımızın ürünüdür. Sendika temsilcilerinin disiplin kurullarında ve bu arada YÖK-YDK’nda söz ve karar sahibi olmaları da bu türden kazanılmış bir haktır. Bunlara saygısızlık, uymamazlık, dökülen onca gözyaşına, dökülen kana, alın ve akıl terine ihanet anlamına gelir.  Buna ne sizin, ne YÖK-YDK üyelerinin hakkı da yoktur, haddi de bulunmamaktadır.

Ve, ilgide gösterdiğim ve yetkiniz olmayan önermenizi geri çekerek, bundan sonraki üyelerimizin dosyalarının görüşüleceği toplantılara,Yönetmelik hükümlerine uygun olarak adıma çağrı çıkarın. Ki, işlemekte olduğunuz hukuksuzluk ve suç sona ersin.

Son bir anımsatma. YÖK-YDK üyesi olarak muhatabım,yalnız sizsiniz. Çalışanlara olan saygım bir yana,bana yapılacak bildirimler, gönderilecek yazılar sizin imzanızı taşımalıdır. Bu bir nezaket kuralı olmanın ötesinde, yönetmelikten kaynaklanan görevinizdir. İmzama sunulmadığı için, ilgilisine tebliğ edilmemesi gereken, ancak, imza tamamlanmadan ,hukuka aykırı olarak ilgililerine tebliğ edilen YÖK-YDK kararlarının da, tarafıma,imzalanmak üzere gönderilmesini istemekteyim.

Bu başvuru, Dilekçe Hakkının Kullanılması ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası uyarınca yapılmıştır. İşlemin ve yanıtın bu yasalar uyarınca verilmesini istemekteyim.

Kaygılarımın sonlandırılması dileklerimle.03.08.2014                                            Prof.Dr.Mustafa ALTINTAŞ
                                                                                                                                                 YÖK-YDK Üyesi

                                                                                                                                        (Eğitim-Sen Temsilcisi Olarak)