17 Nisan 2016 Pazar
Köy Enstitüleri, yağma ve talan ekonomisi ile borç bataklığından kurtularak, üretim ekonomisine yönelme kararlılığı içine girmiş olan bir toplumun gereksinim duyduğu "fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür" genç kuşakları için kaçınılmaz bir eğitim sistemi kurumu idi. İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında, yeniden dış borçlanma bataklığında yüzmeye çalışmayı seçen toplumun insangücü gereksiniami, düşünen ve aklını kullanan insangücü olmayıp, sorgulamadan kendisine dayatılanlara inanan kuşaklar olduğundaan, Köy Enstitülerinin kapatılması,yerine Kuran kursu ile İmam Okullarının oluşturulması, Kürenin Efendilerinin buyruklarından olmuştur. Türkiye,buna uymuş ve 50'li yıllardan başlayarak, kendi ekonomisini İMF ile Dünya Bankası memurları ile yürütür olurken, ulusal ordusu üzerindeki denetim ve kullanım hakkını bile, Küresel güce teslim etmiştir. Bunun ilk sonucu, Türkiye'nin "vekaleten" Kore Savşı'nda kendi çocuklarını, ABD uğruna kurban kılması olmuştur. Günümüzde de bu süreç sürmekte. Türkiye, ilk Körfez Savaşında vekalet savaşına, Özal eliyle girmek istemiş,bunu zamanın Başbakanı Akbulut ile istifa eden Genelkurmay Başkanı ile önlemiş, İkinci Körfez İşgali'nde ise, Türkiye yine, vekaleten rol almak istemiş,bu kez ise buna engel CHP ve toplumsal muhalefet engel olmuştur. GBOP Projesinde ise Türkiye, vekalet savaşının bataklığına sürüklenmiş, engel olma konusunda tüm kaleler düşürülmüştür. Şunu anımsatmak isterim. Günümüzde vekalet savaşını sürdüren siyasal erk, kendi ardılı olarak iki vekalet savaşı gönüllüsü olan Menderes ve Özal'ı önder olarak görmektedir. Türkiye, yeniden üretim ekonomisine geçip,yağma-talan ekonomisinden ve borçlanarak yaşama kolaycılığından vazgeçmek istiyorsa, yeniden fikri,vicdanı ve irfanı tutsak olmayan kuşakları yetiştirici bir eğitim sistemine ve yurtta ve dünyada barışın aktörlerinden birisi olma zorundadır. Köy Enstitüleri sistemini bir de bu noktadan düşünmekte yarar vardır diyorum.Kuranları, emek verenleri saygı ile anıyorum. Yıkanlar ise, kendi yıktıklarının altında kalmaktan kaçınamamışlardır.
12 Nisan 2016 Salı
ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK’NUN
KORSANLIĞI (2)
Aynı zamanda, varlığını
“YOK” konumuna düşmüş olan Disiplin Yönetmeliğinden alan YÖK – YDK olarak da görev yapan Genel Kurulu,
bu yasal boşluk nedeni ile, üniversiteleri tarafından disiplin dosyaları, ”…bu
aşamada ilgi teklifiniz hakkında herhangi bir karar alınamayacağından, ilgiliye
ait soruşturma dosyası…Üniversitenize iade edilmektedir” gerekçesi ile geri
gönderilmeye başlanmıştır.
Hukuksal ve yasal boşluk
sürmesi nedeni ile geri çevrilen disiplin dosyaları, “Barış İçin
Akademisyenler Bildirisi” nin yarattığı deprem ve bu deprem sonrası
Cumhurbaşkanı tarafından pimi çekilen linç bombası, disiplin işlemlerinin bu
kez de, Genel Kurul Kararı ile yürürlüğe sokulmasını dayatmıştır.
YÖK Genel Sekreteri imzası
ile üniversitelere dağıtılan ve 12.11.2015 günlü YÖK Genel Kurulu tarafından
alınan “2547 Sayılı Kanuna Tabi Personele Uygulanacak Disiplin Hükümleri” ni
içeren metin, boşluğu gidermek amaçlı
olarak şu buyruğu içermektedir : “…657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 1. Maddesinin 3. Fıkrasında özel kanunlarına atıfta bulunulan
yükseköğretim personeline uygulanmakta olan 2547 Sayılı YÖKnun 53. maddesine dayanılarak
çıkarılmış bulunan…Disiplin Yönetmeliği’nin
AYM kararında belirtilen “hangi
fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve
disiplin amirlerinin yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da
göz önüne alınmak suretiyle
Yükseköğretim Kurulu’nca düzenlenir hususları düzenleyen hükümlerin yasal
dayanağı kalmadığından” denilerek, “yasal temelin değiştirilmesi” ne
yönelinerek, üniversite çalışanları 2547 Sayılı Yasadan, 657 Sayılı Devlet
Memurları Yasasına aktarılmıştır.
Kendisini yasama organı yada
yargı yerine ikame eden YÖK Genel Kurulu, bununla da yetinmemiş, 657 ve 2547
Sayılı Yasalarda yer almayan usul
kuralları yerine, ortadan kalkan DY’nin usule ilişkin hükümlerinin uygulanması
“fetvasını” üretiyor. Bir hüküm daha kuruyor YÖK. Yüksek yargı
tarafından iptal edilen cezalar yerine,
bu kez de 657 Sayılı Yasaya göre disiplin işlemi yapılması buyrulmaktadır.
YÖK, Anayasa Mahkemesinin
Kararı sonrası doğan boşluğun giderilmesi konusunda parlamentoyu zamanında ve
gecikmeden devreye sokma girişimlerinde bulunma yerine, onbir ay kulağının
üzerine yatıyor. Bu sürede, hukuk ve yasa dışı olarak “korsan YÖK-YDK” olarak
varlığını sürdürüyor. Onbir ay sonra ise bu kez “melez” bir disiplin
mevzuatı yaratıyor. Tek bir örnek ile yetineceğim. Sığınılmak istenilen 657
Sayılı Yasanın 126 ncı maddesinde, “…Devlet memurluğundan çıkarma cezası
amirlerin bu yoldaki isteği üzerine, memurunbağlı bulunduğu kurumun yüksek
disiplin kurulu kararı ile verilir” hükmü bulunmaktadır. Burada yüksek
disiplin kurulu, “memurun bağlı bulunduğu kurumun” olarak tanımlanmaktadır. YÖK-YDK meşruiyetini,
yasadan değil, kaynağı, iptal edilen 53/b maddesi olan DY’nden almaktadır. 2547
Sayılı Yasanın, ne Yükseköğretim Kurulu’nun görevlerini düzenleyen 7 nci
maddesinde,ne de 53/a da, YÖK-YDK ile ilgili tek bir düzenleme
bulunmamaktadır.YÖK-YDK’nun meşruiyetini 657 S.Yasanın 126 ncı maddesine
dayandırması da mümkün değildir. Çünkü, üniversiteler YÖK’e bağlı
kurumlar,şubeler değildir. Üniversiteler kamu tüzel kişiliğine sahip
melez-özerk kuruluşlardır. Yani YÖK-YDK, bütün bu hukuk ve yasa kuralları
ortada iken, 31 Mart 2016’da korsan yargılamasını sürdürmeye yeniden
başlamıştır. Bu boşluğun ve korsanlığın giderilmesi konusunda TBMM’ne taşınan
yasa tasarısı konusunu ise,izleyen yazımda dile getirmeye çalışacağım.
14.04.2016
2547 SAYILI YÜKSEKÖĞRETİM YASASI’NIN 53 ÜNCÜ MADDESİ İLE İLGİLİ
DÜZENLEME TASARISI HAKKINDA AÇIKLAMA
1.
21.03.2016
günlü Bakanlar Kurulu tarafından
TBMM Başkanlığı’na sunulmasına karar verilen “Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve KHKlerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı” nın asıl amacı; 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın, AYM
‘nin 14.01.2015 günlü, E.2014/100, K.2015/6 sayılı kararı ile iptal edilen 53/b
fıkrasının ikinci cümlesinin neden
olduğu boşluğu gidermektir. AYM Kararı, 1982’den bu yana süregelen 33 yıllık
bir hukuksuzluğu ortadan kaldırarak, YÖK’nun zorbalıkla uyguladığı “hangi fiillere, hangi disiplin cezasının
uygulanacağı, sayılan kişileri disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin
yetkileri “ nin Yönetmelikle belirlenmesini yetki gaspı olarak mahkum
etmiştir. Hükümet bu Tasarı ile, bu boşluğu doldurmanın yanı sıra, akademiya
dünyasını ve yükseköğretim alanındaki çalışanları, baskılamak ve sindirmek,
boyun eğdirmek, biat ettirmek fırsatı olarak kullanmak istemektedir.
2.
Tasarının Genel Gerekçesinde 53 üncü maddedeki
düzenlemenin amacı; “yükseköğretim
personeline uygulanan disiplin suç ve cezaları, disiplin cezası vermeye yetkili
amir ve kurullar, disiplin soruşturmasının temel ilkeleri, savunma hakkı,
görevden uzaklaştırma ve itiraz başta olmak üzere, disiplin işlemleri düzenleme
altına alınmıştır” biçiminde ortaya konulmaktadır.
3.
12 Eylül Faşist Darbenin baş hedeflerinden
birisi de, yükseköğretim kurumlarının emir-komuta sistemine sokulması olmuştur.
1981’den bu yana geçen 35 yıllık bir “yasa” özelliğini taşıyan 2547 Sayılı
Yükseköğretim Yasası, tüm siyasal partiler
ve bu arada 2002’den bu yana yürütme erkini elinde tutan AKP tarafından
“değiştirilmesi, tarihin çöplüğüne
atılması gereken” yasaların ön
sıralarında yer alırken, günümüze kadar egemenliğini sürdürme ve yeni
baskılama araçları ile güçlendirilen bir yasa özelliğini taşımaktadır.
4.
Anayasa, yasa ve yüksek yargı kararlarına göre
yasa ile düzenlenmesi gereken bir alan olan “yükseköğretim kurumları yönetici,
öğretim elemanı ve memurları disiplin suç ve cezaları ile disiplin işlemleri
alanı”nın, AYM’nin 14.01.2015 günlü kararı ile, 34 yıllık zorbalıktan ve keyfiliğinden
kurtarılmasının fırsata dönüştürülerek,
akademiya dünyasının özgürleştirilmesi, yönetime ve denetime katılımın
özendirilmesi, bilimsel alanın serbestleştirilmesi umulur ve beklenirken,
önümüze getirilen bu yasa tasarızı ile, tam tersine, varolan soluklanma
alanlarının da tümü ile ortadan kaldırıldığı gerçeği ile yüzyüzeyiz.
5.
Akademiya dünyasının “suç üretim merkezi” olarak algılanması ve bu merkezin “baskılanması” gereğinin kanıtını
oluşturan düzenleme, 21.08.1982’den bu yana yürürlükte tutulan ve AYM, Danıştay
ve İdare Mahkemeleri kararlarının bunu “yasa
dışı/hukuk dışı” olarak ilan etmesi ortada
iken sürdürülen “Yükseköğretim Kurumları Yönetici,Öğretim Elemanı ve Memurları
Disiplin Yönetmeliği”nde görülmektedir.
1999 ve 2014’de iki kez kimi maddeleri değiştirilen,kaldırılan DY’nde,
Yönetmeliğin baskılamak istediği akademiya dünyasının işleyebileceği suç sayısı
“65”, akademiya çalışanlarına
uygulanacak ceza sayısı, adli suç ve cezaları bir yana bırakırsak, “5” olarak yer alırken, yasa ile
getirilmek istenilen suç adedi “70”, ceza
sayısı ise “6” ya çıkartılmış bulunmaktadır. Gönderme
yapılan ve göz önüne alınması önerilen DMY(657)’de yaptırıma konu kılınan suç
sayısı 53, ceza sayısı ise 5’dir. Baskılama ve sindirme iştahasının gemi azıya
almasını, yalnızca suç ve ceza sayısı ile açıklama yetersiz kalır. Bunun
belirginleşmesini disiplin amir ve kurulları ile disiplin işlemlerindeki kimi
düzenlemelerde görebilmemiz mümkündür:
a) SÜPER SAVCI VE YARGIÇ İLE KURUL OLUŞTURULMASI:
Tasarının getirdiği en önemli değişiklik YÖK Başkanı ile YÖK-YDK’nu “SÜPER SAVCI VE YARGIÇ” konumuna getirmiş
olmasıdır.53 üncü maddeye (Ç) fıkrası olarak eklenen € bendi, kimi suçlarda YÖK
Başkanı ile YÖK-YDK’nu hem savcı ve hem
de yargıç kılmaktadır. Bu düzenleme, YÖK Başkanı ile YÖK-YDK( YÖK Genel Kurulu)
nun, Yasada sayılan birim disiplin soruşturmaların, YÖK Başkanı ve YÖK üyeleri
ile bunların iplerini ellerinde tutan efendilerinin keyiflerine göre
sonuçlanmamasının önlemi böylece alınmak istenmektedir.
2547 Sayılı Yasanın Üçüncü Bölümünün başlığı “Üst
Kuruluşlar: Yükseköğretim Kurulu”’dur.
Bu bölümün altında yer alan 6 ncı madde YÖK Başkanının sorumluluğunu ; “Yasa ve yönetmelik hükümleriyle, YÖK Genel
Kurul ve Yürütme Kurulu kararlarının uygulanması” olarak tanımlarken, görev
ve yetkilerini “Kurulu temsil etme ve
seçimi Kurula verilen akademik personelin ve öteki kişilerin atamalarını
yapmak” olarak sınırlamıştır. Yasanın, “Yükseköğretim Kurulunun Görevleri” başlıklı 7 inci maddesinin (l)
fıkrası “rektörlerin disiplin işlerini
kovuşturmak ve karara bağlamak” olarak belirlemektedir.
Yasanın “Disiplin
ve Ceza İşleri” başlıklı Dokuzuncu Bölüm altında “Genel Esaslar” başlığı ile yer alan 53/a maddesi ise, YÖK
Başkanını,yalnızca “Yükseköğretim Kurulu
ile üniversite
rektörlerinin disiplin amiri” olarak tanımlamaktadır.
Bütün bu yasa maddeleri göz önünü alındığında; YÖK
Başkanının “tüm üniversite
yönetici, öğretim elemanları ve diğer
personelinin BAŞ DİSİPLİN AMİRİ” görev yapmasının yasal dayanağı, bulunmamaktadır. YÖK Genel Kurulu’nun “Yüksek Disiplin Kurulu” olarak görev görmesi de, AYM tarafından 53/b
maddesinin ikinci tümcesinin iptalinden sonra mümkün değildir.
Yasa Tasarısı, 35 yıldır sürdürülen ve 14.1.2015 günlü
AYM iptal kararı ile doğan boşluğun, güçlendirilerek sürdürülmesini
amaçlamaktadır.
b) DİSİPLİN HUKUKU KAPSAMINA VAKIF
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETİCİ, ÖĞRETİM ELEMANLARI İLE ÇALIŞANLARININ DA
ALINMASI;
Vakıf
Üniversiteleri, 2547 S.Yasanın 2 ile 18 nci
“Ek Madde”leri ile
düzenlenmiştir. Ek Madde 2 Vakıfların, “kazanç
amacına yönelik şartıyla ve MALİ VE
İDARİ HUSUSLAR DIŞINDA, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması
ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda (2547 S.) gösterilen esaslara uymak
kaydıyla…yükseköğretim kurumları…kurabilir…” hükmünü içermektedir. Vakıf
yükseköğretim kurumu tüzel kişiliğini temsil eden Mütevelli Heyet, bağlı olduğu
Vakıf Yönetim Organı tarafından belirlenmektedir(Ek Madde 5).Anayasanın 130
uncu maddesinin son bendi de bu yöndedir. “Vakıflar
tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki
akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden,
Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen
hükümlere tâbidir” . YANİ ANAYASANIN
VE AYNI İÇERİKLİ 2547 S.YASASININ EK MADDE 2 ORTADA İKEN, VAKIF
YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARININ YÖNETİM SERBESTİSİNİN, ÖZERKLİĞİNİN ORTADAN
KALDIRILMASI SONUCUNU DOĞURACAK DÜZENLEMELERİ YAPMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Mütevelli
Heyet; “yükseköğretim kurumunda
görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin SÖZLEŞMELERİNİ YAPAR, ATANMALARI VE GÖREVDEN
ALINMALARINI ONAYLAR…,AYRICA VAKIFCA HAZIRLANAN YÖNETMELİK HÜKÜMLERİNE GÖRE
DİĞER GÖREVLERİ YÜRÜTÜR”(Ek Madde 5).
Yukarıda
alıntılanan maddelere göre;
1. VYÖK, mali ve idari yönden bağımsız kuruluşlardır
ve YÖK bu alanda yetki sahibi değildir.
2. Bu kurumlarda çalışanlar 2914 S.
Yükseköğretim Personel Yasası’na tabi olmayıp, özel hukuk kurallarına bağlı
çalışanlardır. Mütevelli heyet tarafından belirlenen sözleşmeler ile atanmakta
ve yine sözleşme kurallarına yada İş Yasasına bağlı olarak görevlerine son
verilmektedir.
Anayasanın Kamu Hizmeti Görevlileriyle İlgili Hükümler
başlığı altında yer alan MA128 inci maddesi; “Devletin, kamu iktisadî
teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre
yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve
diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları
ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla
düzenlenir. (Ek cümle: 12.9.2010— 5982/12 md.) Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak
düzenlenir” biçiminde düzenlenmiştir. Bu kapsama girmeyen ve çalışma güvencesi
bulunmayan vakıf yükseköğretim kurumları çalışanlarının, kamu personelinin tabi
tutulduğu disiplin hukukuna uyarlanması, mümkün bulunmamaktadır.
3. Bunlar kamu görevlisi olmadıklarından,
“Kamu Çalışanları Sendikaları”na değil, isterlerse işçi sendikalarına üye
olabilmektedir. Bu nedende bunlar hakkında “maaş kesme”,“kademe ilerlemesinin
durdurulması” ile “kamu görevinden çıkarma” cezalarına muhatap olmaları mümkün
değildir. Yine, Mütevelli Heyet tarafından sözleşmelerine bağlı olarak
çalışanların zorlamalı olarak “ücretten kesme”, “birden fazla ücretten kesme”
cezalarının uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.
TASARI İLE; VAKIF
YÜKSEKÖĞRETİM KURUM ÇALIŞANLARININ, ÖZELLİKLE, “SÜPER SAVCI VE YARGIÇ KILINMAK
İSTENİLEN YÖK BAŞKANI İLE ENGİZİSYON MAHKEMESİ BİÇİMİNE BÜRÜNDÜRÜLEN YÖK-YDK “
ZULMÜNÜN ONLAR AÇISINDAN DA YARATILMASI AMAÇLANMAKTADIR. ÖZEL HUKUK KURALLARINA
GÖRE ÇALIŞANLARIN, KAMU YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ÇALIŞANLARI İLE AYNI DİSİPLİN
VE CEZA İŞLEMLERİNE TABİ KILINMASI, VAKIF YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARININ İDARİ
BAĞIMSIZLIĞINI ORTADAN KALDIRMAKTADIR.
c) DİSİPLİN
KURULUNDA VE YÖK-YDK UNDA YER ALAN SENDİKA TEMSİLCİLERİNİN, OYA KATILMA
HAKKINDAN YOKSUN KILINARAK İŞLEVSİZ KILINMAK İSTENMESİ:
Tasarı ile 2547 S.Yasaya eklenmek istenilen
53/E maddesinin son bendi “Hakkında disiplin cezası teklif edilen
ilgilinin üyesi olduğu sendika temsilcisi, ilgiliye ilişkin ceza teklifinin
veya itirazının görüşüldüğü disiplin kuruluna, üyesini temsil etmek üzere
katılabilir” denildikten sonra, bu katılımı, “sendika temsilcisinin disiplin
kurullarında OY HAKKI BULUNMAZ” diyerek anlamsız kılmaktadır. ÇÜNKÜ OY HAKKI
BULUNMAYAN KİMSENİN, KATILMADIĞI KARAR HAKKINDA KARŞIOY GEREKÇESİNİ KARARA
EKLETMESİ DE SÖZ KONUSU OLMAYACAKTIR.
Bakanlar Kurulu’nun 17.9.1982 gün ve 8/5336 numaralı Kararı ile
çıkartılmış bulunan “DİSİPLİN
KURULLARI VE DİSİPLİN AMİRLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK” in bu
konudaki düzenlemesini buraya aktarıyorum :” Ek fıkra: 4/7/2005 – 2005/9138) Hakkında disiplin soruşturması yürütülen
Devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen
disiplin ve yüksek disiplin kurullarında yer alır. Her bir disiplin ve yüksek disiplin kurulunda görevlendirilen
temsilci ilgili sendika tarafından önceden bildirilir. Bu şekilde üyesi çift sayıya ulaşan
kurullarda oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın kararına itibar
edilir.
25.6.2001 gün
ve 4688 sayılı “KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI VE TOPLU SÖZLEŞME YASASI” nın “Faaliyetler,
Yasaklar ve Yönetime Katılma” Başlıklı Dördüncü Kısım altındaki “Faaliyetler ve
Yasaklar Sendika ve Konfederasyonların Yetki ve Faaliyetleri” başlıklı Birinci
Bölüm altında yar alan 19.uncu maddesi ; (Değişik birinci fıkra:
4/4/2012-6289/14 md.) Kamu görevlileri sendikaları ile konfederasyonlar, bu
Kanundaki hükümler çerçevesinde, toplu sözleşme görüşmelerinde taraf olmaya
yetkilidir. Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları doğrultusunda
toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler:
(2) a) (Değişik: 4/4/2012-6289/14 md.) Genel
olarak kamu personelinin hak ve ödevleri, çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş
güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek
ve toplu sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere yapılacak çalışmalara
temsilciler göndermek. b) Devlet
personel mevzuatında kamu görevlilerinin temsilini öngören çeşitli kurullara
temsilci göndermek…f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak
hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya
çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki
yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu
nedenle açılan davalarda taraf olmak” hakkına sahiptirler.
Yine, Haziran 2012 gün ve 28310
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun 29.5.2012
karar tarihli ve 2012/1 sayılı kararının “Yükseköğretim
Kurumları Disiplin Kurullarında Sendika Temsilcisinin Bulunması” başlıklı
20.maddesinde, hakkında disiplin soruşturması yürütülen kamu görevlisinin üyesi
olduğu sendikanın temsilcisinin, yükseköğretim kurumları disiplin kurulları ile yüksek disiplin kurullarında yer alacağı kurala
bağlanmıştır. Anayasa’nın “Toplu İş Sözleşmesi ve Toplu Sözleşme
Hakkı” başlıklı 53.maddesinde ise Kamu Görevlileri Hakem Kurulu
kararlarının kesin ve toplu sözleşme hükmünde olduğu belirtilmiştir.
Yukarıda ayrıntıları verilen Anayasa, yasa ve Bakanlar Kurulu Kararına
dayalı Yönetmelikler bir arada incelendiğinde, disiplin kurullarına katılan
sendika temsilcisi, söz ve karar sahibi olarak, oylamaya katılmaktan yoksun
kılınmaları mümkün değildir.
d) ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN UCU AÇIK KILINMASI: Varolan
DY’nin19 uncu maddesi, disiplin soruşturmasının başlatılması yetkisini; kamu
görevinden çıkarma cezası dışındaki cezaları gerektiren disiplin suçlarının
soruşturulması yetkisini, soruşturmaya yetkili amirin öğrenilmesinden
başlayarak “bir ay”; kamu görevinden
çıkarma cezasını gerektiren suçlar için de “altı ay” olarak ve bütün disiplin suçları için ceza verme yetkisini
de “iki yıl” ile sınırlarken, Tasarının
53/C maddesi ile bu süreler, bütün suçlar için soruşturma yetkisini “altı ay”a çıkartmakta, ceza verme
yetkisini, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ceza yetkisini “altı yıla” genişletmektedir.
Burada yasa tasarısı sunucusunun özensizliğini ele
veren bir saptamada bulunmak isterim. Maddenin üçüncü fıkrasında “Bilimsel bir eserin akademik atama ve
terfilerde kullanılması yada kısmen veya tamamen yeniden yayımlanması halinde
ikinci fıkrada belirtilen zamanaşımı süreleri(6 yıl) yeniden işlemeye başlar ”denilmektedir.
Böylece bilimsel bir eser yada yayım yapmanın sürekli disiplin işlemine konu
kılınması,sanırım ki, dünyanın da, evrenin de hiçbir yerinde, süregiden suça
dönüştürülmesi akla ziyan olarak değerlendirilir.
Anayasal güvence altında görev yapan öğretim elemanları,
zamanaşımı açısından, ucu açık hale getirilerek, sürekli disiplin baskısı
altına alınmak istenirken, böyle bir güvenceden yoksun ve 657 S.Yasaya bağlı
olarak çalışanlar için oluşturulan zamanaşımı daha ehveni şerdir. 657 S.Yasanın
127 inci maddesini buraya aktarıyorum:(Değişik:
12/5/1982 - 2670/33 md.)Bu Kanunun 125 inci maddesinde sayılan fiil ve halleri
işleyenler hakkında, bu fiil ve hallerin işlendiğinin öğrenildiği tarihten
itibaren;
1) Uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe
ilerlemesinin durdurulması cezalarında bir ay içinde disiplin soruşturmasına,
2) Memurluktan çıkarma cezasında altı ay içinde disiplin kovuşturmasına,
Başlanmadığı
takdirde disiplin cezası verme yetkisi zamanaşımına uğrar.
Disiplin cezasını gerektiren fiil ve
hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası
verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar”.
Bir başka çarpıklık ve yargı kararlarını dolanmak,
53/C maddesinin dördüncü fıkrasında yasalaştırılmak istenmektedir. Madde
düzenlemesi ; “ disiplin cezasının yargı
kararıyla iptal edilmesi halinde, kararın idareye ulaştığı tarihten itibaren
kalan zamanaşımı
(2 - 6 yıl yada
sürekli) süresi içerisinde, zamanaşımı süresinin dolması veya üç aydan daha az
süre kalması halinde, en geç üç ay içerisinde, karar gerekçesi dikkate alınarak
yeniden disiplin cezası tesis edilebilir” denilmektedir. Yani, yargı sizi
aklasa ve verilen disiplin cezasını hukuka ve yasaya uyarlı görmese ve mahkum
etse bile, disiplin amirinin, süper savcı-yargıç YÖK Başkanı ile YÖK-YDK’dan
yakanızı kurtarmanızın önü kapatılmak, yargı kararı uygulanamaz kılınmaktadır.
İşin ilginç yanı, Tasarının, bir önceki fıkrada belirlediği soruşturma yetkisi
ile ceza verme yetkisinin sınırları, dördüncü fıkra ile ortadan
kaldırılmaktadır.
Zamanaşımı, şüpheliler hakkında disiplin silahının sürekli
kılınmamasını ve eğer gerçekte bir
disiplin cezasına konu suç işlenmiş ise, bunun tez elden
soruşturularak,gerçeğin en kısa zamanda ortaya çıkartılmasını sağlamaktır. Bu
nedenle işin savsaklanmaması ve çalışanlar üzerinde demoklasin kılıcı gibi
sallandırılmaması amacını taşır. Tasarı ile getirilmek istenilen düzenleme
bunun tam tersini gerçekleştirmek amacına yönelik olup, akademiya dünyasının
biatının sürekliliğine dönüktür.
SONUÇ VE ÖNERİLER:
1. TASARI GERİ
ÇEKİLMELİ, 4688 SAYILI “KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI VE TOPLU
SÖZLEŞME YASASI” VE “KAMU GÖREVLİLERİ HAKEM KARARLARI” UYARINCA, 53 ÜNCÜ
MADDENİN YENİDEN YAZILIMI, TARAFLARIN, SENDİKA, MESLEK ODALARI VE YÜKSEKÖĞRETİM
KURUMLARINDAKİ ÖĞRETİM ELEMANLARI DERNEKLERİNİN TEMSİLCİLERİNİN KATILIMI İLE
GERÇEKLEŞTİRİLMELİDİR.
2. 12 EYLÜL
1980’NİN BASKICI, YILDIRICI VE TASFİYE ANLAYIŞINI DAHA DA PEKİŞTİREN BU TASARI
GERİ ÇEKİLMELİDİR.
3. YASAKÇI VE
CEZALANDIRICI YAKLAŞIM YERİNE “ORTAK ÇALIŞMA VE ÜRETME ORTAMININ” GELİŞTİRİLMESİ
YAKLAŞIMI BASKIN OLMALIDIR.
EĞİTİM-SEN OLARAK BİZLER, BU YOLDAKİ
ARAYIŞLARA DESTEK VERMEYE HAZIR OLDUĞUMUZU BİLDİRİRİZ.
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)