17 Nisan 2016 Pazar

Köy Enstitüleri, yağma ve talan ekonomisi ile borç bataklığından kurtularak, üretim ekonomisine yönelme kararlılığı içine girmiş olan bir toplumun gereksinim duyduğu "fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür" genç kuşakları için kaçınılmaz bir eğitim sistemi kurumu idi. İkinci Dünya Paylaşım Savaşı sonrasında, yeniden dış borçlanma bataklığında yüzmeye çalışmayı seçen toplumun insangücü gereksiniami, düşünen ve aklını kullanan insangücü olmayıp, sorgulamadan kendisine dayatılanlara inanan kuşaklar olduğundaan, Köy Enstitülerinin kapatılması,yerine Kuran kursu ile İmam Okullarının oluşturulması, Kürenin Efendilerinin buyruklarından olmuştur. Türkiye,buna uymuş ve 50'li yıllardan başlayarak, kendi ekonomisini İMF ile Dünya Bankası memurları ile yürütür olurken, ulusal ordusu üzerindeki denetim ve kullanım hakkını bile, Küresel güce teslim etmiştir. Bunun ilk sonucu, Türkiye'nin "vekaleten" Kore Savşı'nda kendi çocuklarını, ABD uğruna kurban kılması olmuştur. Günümüzde de bu süreç sürmekte. Türkiye, ilk Körfez Savaşında vekalet savaşına, Özal eliyle girmek istemiş,bunu zamanın Başbakanı Akbulut ile istifa eden Genelkurmay Başkanı ile önlemiş, İkinci Körfez İşgali'nde ise, Türkiye yine, vekaleten rol almak istemiş,bu kez ise buna engel CHP ve toplumsal muhalefet engel olmuştur. GBOP Projesinde ise Türkiye, vekalet savaşının bataklığına sürüklenmiş, engel olma konusunda tüm kaleler düşürülmüştür. Şunu anımsatmak isterim. Günümüzde vekalet savaşını sürdüren siyasal erk, kendi ardılı olarak iki vekalet savaşı gönüllüsü olan Menderes ve Özal'ı önder olarak görmektedir. Türkiye, yeniden üretim ekonomisine geçip,yağma-talan ekonomisinden ve borçlanarak yaşama kolaycılığından vazgeçmek istiyorsa, yeniden fikri,vicdanı ve irfanı tutsak olmayan kuşakları yetiştirici bir eğitim sistemine ve yurtta ve dünyada barışın aktörlerinden birisi olma zorundadır. Köy Enstitüleri sistemini bir de bu noktadan düşünmekte yarar vardır diyorum.Kuranları, emek verenleri saygı ile anıyorum. Yıkanlar ise, kendi yıktıklarının altında kalmaktan kaçınamamışlardır.

12 Nisan 2016 Salı

ÜNİVERSİTEDEN BAKIŞ
Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
YÖK’NUN KORSANLIĞI (2)

Aynı zamanda, varlığını “YOK” konumuna düşmüş olan Disiplin Yönetmeliğinden alan  YÖK – YDK olarak da görev yapan Genel Kurulu, bu yasal boşluk nedeni ile, üniversiteleri tarafından disiplin dosyaları, ”…bu aşamada ilgi teklifiniz hakkında herhangi bir karar alınamayacağından, ilgiliye ait soruşturma dosyası…Üniversitenize iade edilmektedir” gerekçesi ile geri gönderilmeye başlanmıştır.

Hukuksal ve yasal boşluk sürmesi nedeni ile geri çevrilen disiplin dosyaları, “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi” nin yarattığı deprem ve bu deprem sonrası Cumhurbaşkanı tarafından pimi çekilen linç bombası, disiplin işlemlerinin bu kez de, Genel Kurul Kararı ile yürürlüğe sokulmasını dayatmıştır.

YÖK Genel Sekreteri imzası ile üniversitelere dağıtılan ve 12.11.2015 günlü YÖK Genel Kurulu tarafından alınan “2547 Sayılı Kanuna Tabi Personele Uygulanacak Disiplin Hükümleri” ni içeren  metin, boşluğu gidermek amaçlı olarak şu buyruğu içermektedir : “…657 Sayılı Devlet Memurları  Kanunu’nun 1. Maddesinin 3. Fıkrasında  özel kanunlarına atıfta bulunulan yükseköğretim personeline uygulanmakta olan 2547 Sayılı YÖKnun 53. maddesine dayanılarak çıkarılmış bulunan…Disiplin Yönetmeliği’nin  AYM  kararında belirtilen “hangi fiillere hangi disiplin cezasının uygulanacağı, bu bentte  sayılan kişilerin disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri, devlet memurlarına uygulanan usul ve esaslar da göz önüne  alınmak suretiyle Yükseköğretim Kurulu’nca düzenlenir hususları düzenleyen hükümlerin yasal dayanağı kalmadığından” denilerek, “yasal temelin değiştirilmesi” ne yönelinerek, üniversite çalışanları 2547 Sayılı Yasadan, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasasına aktarılmıştır.

Kendisini yasama organı yada yargı yerine ikame eden YÖK Genel Kurulu, bununla da yetinmemiş, 657 ve 2547 Sayılı Yasalarda yer almayan  usul kuralları yerine, ortadan kalkan DY’nin usule ilişkin hükümlerinin uygulanması “fetvasını” üretiyor. Bir hüküm daha kuruyor YÖK. Yüksek yargı tarafından iptal edilen  cezalar yerine, bu kez de 657 Sayılı Yasaya göre disiplin işlemi yapılması buyrulmaktadır.

YÖK, Anayasa Mahkemesinin Kararı sonrası doğan boşluğun giderilmesi konusunda parlamentoyu zamanında ve gecikmeden devreye sokma girişimlerinde bulunma yerine, onbir ay kulağının üzerine yatıyor. Bu sürede, hukuk ve yasa dışı olarak “korsan YÖK-YDK” olarak varlığını sürdürüyor. Onbir ay sonra ise bu kez “melez” bir disiplin mevzuatı yaratıyor. Tek bir örnek ile yetineceğim. Sığınılmak istenilen 657 Sayılı Yasanın 126 ncı maddesinde, “…Devlet memurluğundan çıkarma cezası amirlerin bu yoldaki isteği üzerine, memurunbağlı bulunduğu kurumun yüksek disiplin kurulu kararı ile verilir” hükmü bulunmaktadır. Burada yüksek disiplin kurulu, “memurun bağlı bulunduğu kurumun”  olarak tanımlanmaktadır. YÖK-YDK meşruiyetini, yasadan değil, kaynağı, iptal edilen 53/b maddesi olan DY’nden almaktadır. 2547 Sayılı Yasanın, ne Yükseköğretim Kurulu’nun görevlerini düzenleyen 7 nci maddesinde,ne de 53/a da, YÖK-YDK ile ilgili tek bir düzenleme bulunmamaktadır.YÖK-YDK’nun meşruiyetini 657 S.Yasanın 126 ncı maddesine dayandırması da mümkün değildir. Çünkü, üniversiteler YÖK’e bağlı kurumlar,şubeler değildir. Üniversiteler kamu tüzel kişiliğine sahip melez-özerk kuruluşlardır. Yani YÖK-YDK, bütün bu hukuk ve yasa kuralları ortada iken, 31 Mart 2016’da korsan yargılamasını sürdürmeye yeniden başlamıştır. Bu boşluğun ve korsanlığın giderilmesi konusunda TBMM’ne taşınan yasa tasarısı konusunu ise,izleyen yazımda dile getirmeye çalışacağım. 14.04.2016


2547 SAYILI YÜKSEKÖĞRETİM YASASI’NIN 53 ÜNCÜ MADDESİ İLE İLGİLİ DÜZENLEME TASARISI HAKKINDA AÇIKLAMA

1.      21.03.2016  günlü Bakanlar Kurulu tarafından  TBMM Başkanlığı’na sunulmasına karar verilen “Tebligat Kanunu ile Bazı Kanun ve KHKlerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” nın asıl amacı; 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın, AYM ‘nin 14.01.2015 günlü, E.2014/100, K.2015/6 sayılı kararı ile iptal edilen 53/b  fıkrasının ikinci cümlesinin neden olduğu boşluğu gidermektir. AYM Kararı, 1982’den bu yana süregelen 33 yıllık bir hukuksuzluğu ortadan kaldırarak, YÖK’nun zorbalıkla uyguladığı “hangi fiillere, hangi disiplin cezasının uygulanacağı, sayılan kişileri disiplin işlemleri ve disiplin amirlerinin yetkileri “ nin Yönetmelikle belirlenmesini yetki gaspı olarak mahkum etmiştir. Hükümet bu Tasarı ile, bu boşluğu doldurmanın yanı sıra, akademiya dünyasını ve yükseköğretim alanındaki çalışanları, baskılamak ve sindirmek, boyun eğdirmek, biat ettirmek fırsatı olarak kullanmak istemektedir.

2.      Tasarının Genel Gerekçesinde 53 üncü maddedeki düzenlemenin amacı; “yükseköğretim personeline uygulanan disiplin suç ve cezaları, disiplin cezası vermeye yetkili amir ve kurullar, disiplin soruşturmasının temel ilkeleri, savunma hakkı, görevden uzaklaştırma ve itiraz başta olmak üzere, disiplin işlemleri düzenleme altına alınmıştır” biçiminde ortaya konulmaktadır.

3.      12 Eylül Faşist Darbenin baş hedeflerinden birisi de, yükseköğretim kurumlarının emir-komuta sistemine sokulması olmuştur. 1981’den bu yana geçen 35 yıllık bir “yasa” özelliğini taşıyan 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası, tüm siyasal partiler  ve bu arada 2002’den bu yana yürütme erkini elinde tutan AKP tarafından “değiştirilmesi, tarihin çöplüğüne atılması gereken” yasaların ön  sıralarında yer alırken, günümüze kadar egemenliğini sürdürme ve yeni baskılama araçları ile güçlendirilen bir yasa özelliğini taşımaktadır.

4.      Anayasa, yasa ve yüksek yargı kararlarına göre yasa ile düzenlenmesi gereken bir alan olan “yükseköğretim kurumları yönetici, öğretim elemanı ve memurları disiplin suç ve cezaları ile disiplin işlemleri alanı”nın, AYM’nin 14.01.2015 günlü kararı ile, 34 yıllık zorbalıktan ve keyfiliğinden kurtarılmasının  fırsata dönüştürülerek, akademiya dünyasının özgürleştirilmesi, yönetime ve denetime katılımın özendirilmesi, bilimsel alanın serbestleştirilmesi umulur ve beklenirken, önümüze getirilen bu yasa tasarızı ile, tam tersine, varolan soluklanma alanlarının da tümü ile ortadan kaldırıldığı gerçeği ile yüzyüzeyiz.

5.      Akademiya dünyasının “suç üretim merkezi” olarak algılanması ve bu merkezin “baskılanması” gereğinin kanıtını oluşturan düzenleme, 21.08.1982’den bu yana yürürlükte tutulan ve AYM, Danıştay ve İdare Mahkemeleri kararlarının bunu “yasa dışı/hukuk dışı” olarak ilan etmesi ortada iken sürdürülen “Yükseköğretim Kurumları Yönetici,Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin  Yönetmeliği”nde görülmektedir. 1999 ve 2014’de iki kez kimi maddeleri değiştirilen,kaldırılan DY’nde, Yönetmeliğin baskılamak istediği akademiya dünyasının işleyebileceği suç sayısı “65”, akademiya çalışanlarına uygulanacak ceza sayısı, adli suç ve cezaları bir yana bırakırsak, “5” olarak yer alırken, yasa ile getirilmek istenilen suç adedi “70”, ceza sayısı ise “6”  ya çıkartılmış bulunmaktadır. Gönderme yapılan ve göz önüne alınması önerilen DMY(657)’de yaptırıma konu kılınan suç sayısı 53, ceza sayısı ise 5’dir. Baskılama ve sindirme iştahasının gemi azıya almasını, yalnızca suç ve ceza sayısı ile açıklama yetersiz kalır. Bunun belirginleşmesini disiplin amir ve kurulları ile disiplin işlemlerindeki kimi düzenlemelerde görebilmemiz mümkündür:

a)      SÜPER SAVCI VE YARGIÇ İLE KURUL OLUŞTURULMASI: Tasarının getirdiği en önemli değişiklik YÖK Başkanı ile YÖK-YDK’nu “SÜPER SAVCI VE YARGIÇ” konumuna getirmiş olmasıdır.53 üncü maddeye (Ç) fıkrası olarak eklenen € bendi, kimi suçlarda YÖK Başkanı ile  YÖK-YDK’nu hem savcı ve hem de yargıç kılmaktadır. Bu düzenleme, YÖK Başkanı ile YÖK-YDK( YÖK Genel Kurulu) nun, Yasada sayılan birim disiplin soruşturmaların, YÖK Başkanı ve YÖK üyeleri ile bunların iplerini ellerinde tutan efendilerinin keyiflerine göre sonuçlanmamasının önlemi böylece alınmak istenmektedir.

2547 Sayılı Yasanın Üçüncü Bölümünün  başlığı “Üst Kuruluşlar: Yükseköğretim Kurulu”’dur.  Bu bölümün altında yer alan 6 ncı madde YÖK Başkanının sorumluluğunu ; “Yasa ve yönetmelik hükümleriyle, YÖK Genel Kurul ve Yürütme Kurulu kararlarının uygulanması” olarak tanımlarken, görev ve yetkilerini “Kurulu temsil etme ve seçimi Kurula verilen akademik personelin ve öteki kişilerin atamalarını yapmak” olarak sınırlamıştır. Yasanın, “Yükseköğretim Kurulunun Görevleri” başlıklı 7 inci maddesinin (l) fıkrası “rektörlerin disiplin işlerini kovuşturmak ve karara bağlamak” olarak belirlemektedir.

Yasanın “Disiplin ve Ceza İşleri” başlıklı Dokuzuncu Bölüm altında “Genel Esaslar” başlığı ile yer alan 53/a maddesi ise, YÖK Başkanını,yalnızca “Yükseköğretim Kurulu
ile üniversite rektörlerinin disiplin amiri” olarak tanımlamaktadır.

Bütün bu yasa maddeleri göz önünü alındığında; YÖK Başkanının “tüm üniversite yönetici,  öğretim elemanları ve diğer personelinin BAŞ DİSİPLİN AMİRİ” görev yapmasının yasal dayanağı,  bulunmamaktadır.  YÖK Genel Kurulu’nun “Yüksek Disiplin Kurulu” olarak görev görmesi de, AYM tarafından 53/b maddesinin ikinci tümcesinin iptalinden sonra mümkün değildir.

Yasa Tasarısı, 35 yıldır sürdürülen ve 14.1.2015 günlü AYM iptal kararı ile doğan boşluğun, güçlendirilerek sürdürülmesini amaçlamaktadır.

b)      DİSİPLİN HUKUKU KAPSAMINA VAKIF YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI YÖNETİCİ, ÖĞRETİM ELEMANLARI İLE ÇALIŞANLARININ DA ALINMASI;

Vakıf Üniversiteleri, 2547 S.Yasanın 2 ile 18 nci  “Ek Madde”leri ile düzenlenmiştir. Ek Madde 2 Vakıfların, “kazanç amacına yönelik şartıyla ve MALİ VE İDARİ HUSUSLAR DIŞINDA, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda (2547 S.) gösterilen esaslara uymak kaydıyla…yükseköğretim kurumları…kurabilir…” hükmünü içermektedir. Vakıf yükseköğretim kurumu tüzel kişiliğini temsil eden Mütevelli Heyet, bağlı olduğu Vakıf Yönetim Organı tarafından belirlenmektedir(Ek Madde 5).Anayasanın 130 uncu maddesinin son bendi de bu yöndedir. “Vakıflar tarafından kurulan yükseköğretim kurumları, malî ve idarî konuları dışındaki akademik çalışmaları, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden, Devlet eliyle kurulan yükseköğretim kurumları için Anayasada belirtilen hükümlere tâbidir” . YANİ ANAYASANIN VE  AYNI İÇERİKLİ 2547 S.YASASININ EK MADDE 2 ORTADA İKEN, VAKIF YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARININ YÖNETİM SERBESTİSİNİN, ÖZERKLİĞİNİN ORTADAN KALDIRILMASI SONUCUNU DOĞURACAK DÜZENLEMELERİ YAPMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
                                          
Mütevelli Heyet; “yükseköğretim kurumunda görevlendirilecek yöneticiler ve öğretim elemanları ile diğer personelin SÖZLEŞMELERİNİ YAPAR, ATANMALARI VE GÖREVDEN ALINMALARINI ONAYLAR…,AYRICA VAKIFCA HAZIRLANAN YÖNETMELİK HÜKÜMLERİNE GÖRE DİĞER GÖREVLERİ YÜRÜTÜR”(Ek Madde 5).

Yukarıda alıntılanan maddelere göre;

1.      VYÖK, mali ve idari yönden bağımsız kuruluşlardır ve YÖK bu alanda yetki sahibi değildir.
2.      Bu kurumlarda çalışanlar 2914 S. Yükseköğretim Personel Yasası’na tabi olmayıp, özel hukuk kurallarına bağlı çalışanlardır. Mütevelli heyet tarafından belirlenen sözleşmeler ile atanmakta ve yine sözleşme kurallarına yada İş Yasasına bağlı olarak görevlerine son verilmektedir.


Anayasanın Kamu Hizmeti Görevlileriyle İlgili Hükümler başlığı altında yer alan MA128 inci maddesi; “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür. Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. (Ek cümle: 12.9.2010— 5982/12 md.) Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır. Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir” biçiminde düzenlenmiştir. Bu kapsama girmeyen ve çalışma güvencesi bulunmayan vakıf yükseköğretim kurumları çalışanlarının, kamu personelinin tabi tutulduğu disiplin hukukuna uyarlanması, mümkün bulunmamaktadır.

3.      Bunlar kamu görevlisi olmadıklarından, “Kamu Çalışanları Sendikaları”na değil, isterlerse işçi sendikalarına üye olabilmektedir. Bu nedende bunlar hakkında “maaş kesme”,“kademe ilerlemesinin durdurulması” ile “kamu görevinden çıkarma” cezalarına muhatap olmaları mümkün değildir. Yine, Mütevelli Heyet tarafından sözleşmelerine bağlı olarak çalışanların zorlamalı olarak “ücretten kesme”, “birden fazla ücretten kesme” cezalarının uygulanma olanağı da bulunmamaktadır.

TASARI İLE; VAKIF YÜKSEKÖĞRETİM KURUM ÇALIŞANLARININ, ÖZELLİKLE, “SÜPER SAVCI VE YARGIÇ KILINMAK İSTENİLEN YÖK BAŞKANI İLE ENGİZİSYON MAHKEMESİ BİÇİMİNE BÜRÜNDÜRÜLEN YÖK-YDK “ ZULMÜNÜN ONLAR AÇISINDAN DA YARATILMASI AMAÇLANMAKTADIR. ÖZEL HUKUK KURALLARINA GÖRE ÇALIŞANLARIN, KAMU YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI ÇALIŞANLARI İLE AYNI DİSİPLİN VE CEZA İŞLEMLERİNE TABİ KILINMASI, VAKIF YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARININ İDARİ BAĞIMSIZLIĞINI ORTADAN KALDIRMAKTADIR.

c)      DİSİPLİN  KURULUNDA VE YÖK-YDK UNDA YER ALAN SENDİKA TEMSİLCİLERİNİN, OYA KATILMA HAKKINDAN YOKSUN KILINARAK İŞLEVSİZ KILINMAK İSTENMESİ:

Tasarı ile 2547 S.Yasaya eklenmek istenilen 53/E maddesinin  son bendi  “Hakkında disiplin cezası teklif edilen ilgilinin üyesi olduğu sendika temsilcisi, ilgiliye ilişkin ceza teklifinin veya itirazının görüşüldüğü disiplin kuruluna, üyesini temsil etmek üzere katılabilir” denildikten sonra, bu katılımı, “sendika temsilcisinin disiplin kurullarında OY HAKKI BULUNMAZ” diyerek anlamsız kılmaktadır. ÇÜNKÜ OY HAKKI BULUNMAYAN KİMSENİN, KATILMADIĞI KARAR HAKKINDA KARŞIOY GEREKÇESİNİ KARARA EKLETMESİ DE SÖZ KONUSU OLMAYACAKTIR.

Bakanlar Kurulu’nun 17.9.1982 gün ve 8/5336 numaralı  Kararı ile  çıkartılmış bulunan  “DİSİPLİN KURULLARI VE DİSİPLİN AMİRLERİ HAKKINDA YÖNETMELİK” in bu konudaki düzenlemesini buraya aktarıyorum :Ek fıkra: 4/7/2005 – 2005/9138) Hakkında disiplin soruşturması yürütülen Devlet memurunun üyesi olduğu sendikanın temsilcisi de bu maddede belirtilen disiplin ve yüksek disiplin kurullarında yer alır. Her bir disiplin ve yüksek disiplin kurulunda görevlendirilen temsilci ilgili sendika tarafından önceden bildirilir. Bu şekilde üyesi çift sayıya ulaşan kurullarda oyların eşitliği halinde başkanın bulunduğu tarafın kararına itibar edilir.

25.6.2001 gün ve 4688 sayılı “KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI VE TOPLU SÖZLEŞME YASASI” nın “Faaliyetler, Yasaklar ve Yönetime Katılma” Başlıklı Dördüncü Kısım altındaki “Faaliyetler ve Yasaklar Sendika ve Konfederasyonların Yetki ve Faaliyetleri” başlıklı Birinci Bölüm altında yar alan 19.uncu maddesi ; (Değişik birinci fıkra: 4/4/2012-6289/14 md.) Kamu görevlileri sendikaları ile konfederasyonlar, bu Kanundaki hükümler çerçevesinde, toplu sözleşme görüşmelerinde taraf olmaya yetkilidir. Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları doğrultusunda toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler: (2) a) (Değişik: 4/4/2012-6289/14 md.) Genel olarak kamu personelinin hak ve ödevleri, çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek ve toplu sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere yapılacak çalışmalara temsilciler göndermek. b) Devlet personel mevzuatında kamu görevlilerinin temsilini öngören çeşitli kurullara temsilci göndermek…f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak” hakkına sahiptirler.

Yine, Haziran 2012 gün ve 28310 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun 29.5.2012 karar tarihli ve 2012/1 sayılı kararının “Yükseköğretim Kurumları Disiplin Kurullarında Sendika Temsilcisinin Bulunması” başlıklı 20.maddesinde, hakkında disiplin soruşturması yürütülen kamu görevlisinin üyesi olduğu sendikanın temsilcisinin, yükseköğretim kurumları disiplin kurulları ile yüksek disiplin kurullarında yer alacağı kurala bağlanmıştır. Anayasa’nın “Toplu İş Sözleşmesi ve Toplu Sözleşme Hakkı” başlıklı 53.maddesinde ise Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararlarının kesin ve toplu sözleşme hükmünde olduğu belirtilmiştir.

Yukarıda ayrıntıları verilen Anayasa, yasa ve Bakanlar Kurulu Kararına dayalı Yönetmelikler bir arada incelendiğinde, disiplin kurullarına katılan sendika temsilcisi, söz ve karar sahibi olarak, oylamaya katılmaktan yoksun kılınmaları mümkün değildir.

d)      ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN UCU AÇIK KILINMASI: Varolan DY’nin19 uncu maddesi, disiplin soruşturmasının başlatılması yetkisini; kamu görevinden çıkarma cezası dışındaki cezaları gerektiren disiplin suçlarının soruşturulması yetkisini, soruşturmaya yetkili amirin öğrenilmesinden başlayarak “bir ay”; kamu görevinden çıkarma cezasını gerektiren suçlar için de “altı ay” olarak ve bütün disiplin suçları için ceza verme yetkisini de “iki yıl” ile sınırlarken, Tasarının 53/C maddesi ile bu süreler, bütün suçlar için soruşturma yetkisini “altı ay”a çıkartmakta, ceza verme yetkisini, üniversite öğretim mesleğinden çıkarma ceza yetkisini “altı yıla” genişletmektedir.

Burada yasa tasarısı sunucusunun özensizliğini ele veren bir saptamada bulunmak isterim. Maddenin üçüncü fıkrasında “Bilimsel bir eserin akademik atama ve terfilerde kullanılması yada kısmen veya tamamen yeniden yayımlanması halinde ikinci fıkrada belirtilen zamanaşımı süreleri(6 yıl) yeniden işlemeye başlar ”denilmektedir. Böylece bilimsel bir eser yada yayım yapmanın sürekli disiplin işlemine konu kılınması,sanırım ki, dünyanın da, evrenin de hiçbir yerinde, süregiden suça dönüştürülmesi akla ziyan olarak değerlendirilir.

Anayasal güvence altında görev yapan öğretim elemanları, zamanaşımı açısından, ucu açık hale getirilerek, sürekli disiplin baskısı altına alınmak istenirken, böyle bir güvenceden yoksun ve 657 S.Yasaya bağlı olarak çalışanlar için oluşturulan zamanaşımı daha ehveni şerdir. 657 S.Yasanın 127 inci maddesini buraya aktarıyorum:(Değişik: 12/5/1982 - 2670/33 md.)Bu Kanunun 125 inci maddesinde sayılan fiil ve halleri işleyenler hakkında, bu fiil ve hallerin işlendiğinin öğrenildiği tarihten itibaren;
1) Uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarında bir ay içinde disiplin soruşturmasına,
                   2) Memurluktan çıkarma cezasında altı ay içinde disiplin kovuşturmasına,

         Başlanmadığı takdirde disiplin cezası verme yetkisi zamanaşımına uğrar.

Disiplin cezasını gerektiren fiil ve hallerin işlendiği tarihten itibaren nihayet iki yıl içinde disiplin cezası verilmediği takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar”.

Bir başka çarpıklık ve yargı kararlarını dolanmak, 53/C maddesinin dördüncü fıkrasında yasalaştırılmak istenmektedir. Madde düzenlemesi ; “ disiplin cezasının yargı kararıyla iptal edilmesi halinde, kararın idareye ulaştığı tarihten itibaren kalan zamanaşımı
(2 - 6 yıl yada sürekli) süresi içerisinde, zamanaşımı süresinin dolması veya üç aydan daha az süre kalması halinde, en geç üç ay içerisinde, karar gerekçesi dikkate alınarak yeniden disiplin cezası tesis edilebilir” denilmektedir. Yani, yargı sizi aklasa ve verilen disiplin cezasını hukuka ve yasaya uyarlı görmese ve mahkum etse bile, disiplin amirinin, süper savcı-yargıç YÖK Başkanı ile YÖK-YDK’dan yakanızı kurtarmanızın önü kapatılmak, yargı kararı uygulanamaz kılınmaktadır. İşin ilginç yanı, Tasarının, bir önceki fıkrada belirlediği soruşturma yetkisi ile ceza verme yetkisinin sınırları, dördüncü fıkra ile ortadan kaldırılmaktadır.

Zamanaşımı, şüpheliler hakkında disiplin silahının sürekli kılınmamasını ve eğer  gerçekte bir disiplin cezasına konu suç işlenmiş ise, bunun tez elden soruşturularak,gerçeğin en kısa zamanda ortaya çıkartılmasını sağlamaktır. Bu nedenle işin savsaklanmaması ve çalışanlar üzerinde demoklasin kılıcı gibi sallandırılmaması amacını taşır. Tasarı ile getirilmek istenilen düzenleme bunun tam tersini gerçekleştirmek amacına yönelik olup, akademiya dünyasının biatının sürekliliğine dönüktür.


SONUÇ VE ÖNERİLER:

1.       TASARI GERİ ÇEKİLMELİ, 4688 SAYILI  “KAMU GÖREVLİLERİ SENDİKALARI VE TOPLU SÖZLEŞME YASASI” VE “KAMU GÖREVLİLERİ HAKEM KARARLARI” UYARINCA, 53 ÜNCÜ MADDENİN YENİDEN YAZILIMI, TARAFLARIN, SENDİKA, MESLEK ODALARI VE YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDAKİ ÖĞRETİM ELEMANLARI DERNEKLERİNİN TEMSİLCİLERİNİN KATILIMI İLE GERÇEKLEŞTİRİLMELİDİR.
2.       12 EYLÜL 1980’NİN BASKICI, YILDIRICI VE TASFİYE ANLAYIŞINI DAHA DA PEKİŞTİREN BU TASARI GERİ ÇEKİLMELİDİR.
3.       YASAKÇI VE CEZALANDIRICI YAKLAŞIM YERİNE “ORTAK ÇALIŞMA VE ÜRETME ORTAMININ” GELİŞTİRİLMESİ YAKLAŞIMI BASKIN OLMALIDIR.

EĞİTİM-SEN OLARAK BİZLER, BU YOLDAKİ ARAYIŞLARA DESTEK VERMEYE HAZIR OLDUĞUMUZU BİLDİRİRİZ.

Prof.Dr.Mustafa Altıntaş