28 Ekim 2017 Cumartesi


Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

YÖK-YDK Üyesi

Eğitim – Sen Temsilcisi

 

 

YÖK – YDK BAŞKANLIĞINA

BİLKENT / ANKARA

 

 

Üyemiz Yrd.Doç.Dr. Şerif Gürçağ TUNA hakkında yürütülen disiplin işlemi ;  tümü ile ve her aşamada  hukuka, yasa ve yönetmeliklere, yüksek yargı kararlarına, ahlaka ve vicdana aykırılık taşımaktadır. Bu nedenlerle çoğunluğun kararına karşıyım ve gerekçelerimi  hem usul hukuku ve hem de esastan olmak üzere aşağıda sıralıyorum. Gerekçemin karara eklenmesini ve gerekçeli kararı imzalamam için, raportörün raporu da ekli olarak tarafıma iletilmesini rica ediyorum.05.10.2017

                                                                                                                                             Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

                                                                                                                                                  YÖK-YDK Üyesi

 

“Munzur Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü İktisadi Gelişme ve Uluslararası  ABD Öğretim Üyesi Yrd.Doç.Dr. Şerif Gürçağ TUNA Hakkında YÖK – YDK  Çoğunluğunca,  Verilen

Kamu Görevinden Çıkarma Cezası” na İlişkin Karşı Oyumun Gerekçesi

 

  1. SORUŞTURMANIN DAYANAĞI VE YÜRÜTÜLMESİ  İLE YÖK-YDK’NDA GÖRÜŞME YÖNTEMİNE  İLİŞKİN KARŞIOY GEREKÇELERİM:
     
    Bu karşıoy gerekçesi, yalnızca 05.10.2017 günkü YÖK-YDK gündemindeki Üyemiz Yrd.Doç.Dr. Şerif Gürçağ Tuna hakkında, tek ret oyuma karşılık çoğunluğun oyları ile onaylanan “Kamu Görevinden Çıkarma Cezası” için yazılmamış olup,  yanı sıra, yükseköğretim kurumlarında ve YÖK-YDK’da yürütülen açımasız, hukuksuz ve etik değerlerden yoksun tüm soruşturmalar ve verilen cezalara karşı, ÖĞRETİCİ VE BU TÜRDEN KARARLARA, GÖZÜKAPALI, KÖRYARGILARI İLE DESTEK VE KATKIDA BULUNANLARI VİCDANA, HUKUKA VE ETİK DEĞERLERE SAYGIYA ÇAĞRI AMAÇLI OLARAK YAZILMIŞTIR.
     

  1. Soruşturma Emri, Soruşturmanın Yürütülmesi 2547 Sayılı Yasaya Aykırıdır:

 

Soruşturma;  fakülte disiplin amiri olan Munzur Üniversitesi İİBF Dekanı tarafından değil, üniversite rektörü tarafından açılmıştır. Oysa, 2.12.2016 gün ve 6764 Sayılı Yasanın 26. Maddesi ile değişik 53/a maddesinde, fakültelerin disiplin amiri olarak dekan işaret edilmektedir. DY’nin 17. Maddesi de “disiplin suçunu soruşturmaya yetkili amir, sıralı disiplin amirleridir” demektedir.  Burada rektörü “üst disiplin amiri” tanımı içine sokan bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Yükseköğretim kurul ve kurumlarında “üst disiplin kurulu ve amiri” olarak işaret eden kurul “YÖK-YDK” ve “YÖK Başkanı”dır. (Bkz. 2547 S.Y./a ve 53/Ç-e maddesi). Rektöre düşen görev, YÖK Başkanlığı tarafından iletilen CİMER şikayetini, hakkında şikayetçi olan öğretim üyesi üyemiz Yrd.Doç.Dr. Şerif Gürçağ TUNA’nın kadrosunda bulunduğu ve TUNA’nın disiplin amiri olan İİBF Dekanı’na aktarmaktır.

 

Rektör, YÖK Başkanlığı tarafından iletilen ve CİMER’e yapılan şikayet dilekçesindeki iddialar konusunda, rektör yardımcısı Rahmi Aydın’ı,  06.01.2017 gün ve E.366 sayılı yazısı ile görevlendirmiştir. Soruşturma emrinde, soruşturmanın dayanağı olarak 2547 S.Y.nın 53. Maddesi ile 657 S.Y.nın 125. inci ve izleyen maddeleri gösterilmiştir.

 

Soruşturma dayanağı olarak gösterilen 657 S.Y, yükseköğretim kurul ve kurumlarında görev yapan kamu görevlileri hakkında geçerli olan bir yasa değildir. 657 S.Y; ancak ve ancak değişik 1. Maddesi birinci fıkrası kapsamına giren memurlar hakkında geçerlidir. Yükseköğretim kurul ve kurumlarında görev yapan kamu görevlileri hakkında uygulanacak yasalar “özel yasa” olarak tanımlanabilecek 2547, 2914 ve öteki yasalardır (Bkz.657 S.Y.nın değişik 1.maddesi 1.fıkrası ve BKK,17.09.1982 – 8/5336 Sayılı Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmelik 1 ve 2. Maddeleri).

 

Görevlendirme emrinde, soruşturmanın dayanağı olarak gösterilen 53. Madde ise (a),(b) ve (c) fıkralarının yanı sıra, 53/A’dan başlayıp 53/G’ye uzanan ve tam sekiz sayfayı içeren bir “torba/çuval maddedir. Örneğin 53.maddenin (c) fıkrası “Ceza Soruşturma Usulü” başlığını taşımaktadır. Yani, görevlendirmenin dayanağı, açık olarak, belirtilmemiştir.

 

Soruşturmanın yasaya göre, dekan yerine, yetkisiz rektör tarafından açılması; soruşturmanın dayanağının hem 657 S.Y.nın 125 inci olarak işaret edilmesi; hem de  2547 S.Y.nın fıkra yada alt maddeleri işaret edilmeksizin “seç-seç al” biçiminde gösterilmesi, daha başlangıçta disiplin soruşturmasını sakatlamıştır. Usule uygun olarak başlatılmayan ve usule, etik değerlere uygun olarak yürütülmeyen bu soruşturmanın, özüne girmeksizin, sahibi olan Rektörlüğe geri çevrilmesi gerekirken, ciddiye alınarak, önerilen cezanın, benim dışımda, katılan üyelerin tümünün sessizliği içinde onaylanmasına karşıyım.

 

  1. Soruşturmacının, Zanlıyı İfade Verme Yerine Savunmaya Çağırması Hukuka ve Yüksek Yargı Kararlarına Aykırıdır:; Soruşturmacıya verilen görev, soruşturma konusunu açıklığa kavuşturmak ve gerçeğin ortaya çıkmasına katkıda  bulunmaktır. Soruşturmacı, kendisine verilen görevin “ille de atılı suçu, suçlanan üzerine yapıştırmak olmadığı bilinci ile hareket etmelidir. İddiayı kanıtlama çabası için uyduruk belgeler yaratmak, olmayan tanıklıkları tehdit ile oluşturmak değildir. Ayrıca soruşturmacı, savunma değil, ifadeye çağrı yapmalıdır. Savunma, soruşturma raporunun verilmesinden sonra gelmesi gereken bir aşamadır. Yani soruşturmacı, bir iddianame hazırlayacak,yada suçlamanın gerçeklikle ilgisi olmadığı kanısında ise, bunu, nedenleri ile ortaya koyacaktır. Savunma, olayımızda olduğu gibi, kamu görevinden çıkarma cezası önerilmesinde, savunma “disiplin amirine”  karşı  da yapılmaz. Disiplin amiri, kamu görevinden çıkartılma önerisini, kendisi sonuca bağlamaksızın, YÖK-YDK’na gönderir. Savunma YÖK-YDK’na karşı yapılır ve işleyiş de bu biçimdedir.
     
  2. Soruşturmacı, 2547 S.Y.nın 53/A Maddesinin  ( j ) Fıkrası Olan;  “Soruşturma İşlemleri Bir Tutanakla Tespit Olunur” Kuralına da Uymamıştır.  Aynı düzenleme “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği” (DY) n de amir hükmüdür: “Soruşturma Yapılış Şekli: Madde 23- Soruşturmacı tanık dinler, keşif yapabilir ve bilirkişiye başvurabileceği gibi, bunların gerektiğinde istinabe sureti ile de yaptırabilir. Her soruşturma işlemi bir tutanakla tespit olunur. Tutanakta, işlemin nerede ve ne zaman yapıldığı, işlemin mahiyeti, kimlerin katıldığı, ifade alınmış ise, soruları ve cevapları belirtecek şekilde düzenlenir ve soruşturmacı, katip ile ifade sahibi veya  keşif sırasında hazır bulundurulanlar veya belge sorumlularınca imzalanır. İstinabe talimatında, şahidin hüviyeti,adresi ve benzeri açıklayıcı bilgiler iyice belirtilir. Sorulacak sorular dikkatle tespit olunur. Şahide yemin ettirilmesi hususu belirtilir ve yaptırılacak yeni şekli de yazılır …”

 

Bu soruşturmada bu hukuk kurallarına da uyulmamıştır.  Dosyada tutanağa bağlanan,  soruşturmacının, tanığın, şikayet edenin, hakkında şikayet edilenin imzasını taşıyan ve kimliklerini tanımlayan HİÇBİR SORUŞTURMA İŞLEMİ YOKTUR. BU NEDENLE, DAHA BAŞLANGIÇTA “YOK” HÜKMÜNDEKİ “paçavralarla” SÜRDÜRÜLEN BU SORUŞTURMA VE SONRASINDA YÖK-YDK GÜNDEMİNE ALINAN VE ÖNERİLEN CEZANIN ONAYLANDIĞI KARARA KATILMAMAKTAYIM. BÖYLE BİR SÜRECİN ÜRETTİĞİ CEZA ÖNERİSİNE OLUMLU OY KULLANMAM, ÖNCELİKLE ÖZÜME SAYGISIZLIK VE ADALET DUYGUSUNUN IRZINA GEÇME ANLAMINA GELECEKTİR.

 

  1. YÖK-YDK’nda Görüşmelerin, Raportör Sunuşu Yapmaksızın Yürütülmesi - Kararın Özetinin Üyeler Tarafından İmzalanan Bir Tutanakla Saptanmaması - Görüşmelerde, Hemen Hiçbir Üyenin Söz Almamasına, Soru Yöneltmemesine ve Görüş Bildirmemesine Karşın, Sendika Temsilcisi Olarak Dosya Üzerinde, Soruşturma Emri ve Atılı Suç ile, Bu Süreçteki İşlemler Üzerine Tek Konuşmacı Olan Benim yada Üyemiz ile Avukatının, Zaman Kısıtı Bahanesi ile, Başkan Tarafından Susturulmak, Sağlıklı Bir Görüşmeyi Olanaksız Kılarken, Aynı Zamanda da “Savunma Hakkının Kullanılmasının” Engellenmesi:
     
    YÖK-YDK görüşmeleri Başkan tarafından yönetilmektedir. 657 S.Y.dayalı olarak Bakanlar Kurulu Kararı’na dayalı olarak çıkartılan “Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmelik”’in 13.maddesi “Kurulların Görüşme Usulü” başlığını taşımaktadır (Bkz.BKK,17.09.1982, No:8/5336) . Bu maddeye göre “Kurullarda raportörün açıklamaları dinlendikten sonra işin görüşülmesine geçilir. (…) Karar özeti üyeler tarafından imzalanan bir tutanakla tespit edilir… Konunun aydınlandığı ve görüşmelerin yeterliği sonucuna varılınca oylama yapılır…” denilmektedir. 21.08.1982 gün ve 17789 Sayılı R.G.de yayımlanan “Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği”nin hükümleri de ( Raportörlük: Md.38- Kurullarda raportörlük görevi, başkanın görevlendireceği üye tarafından yürütülür. Raportör üye havale edilecek dosyanın incelenmesini en geç 5 gün içinde tamamlar – Görüşme Usulü: Md.39 – Kurulda, raportörün açıklamaları dinlendikten sonra işin görüşülmesine geçilir. Kurul, gerek görürse soruşturmacıları da dinleyebilir. Konunun aydınlandığı ve görüşmelerin yeterliği sonucuna varıldığında oylama yapılır ve karar başkan tarafından açıklanır).

 

YÖK-YDK Başkanı, yürütmekle görevli olduğu bu hukuksal gereklere uymamaktadır. Görüşmeler, raportörün raporunu sunmaksızın başlatılmaktadır. Bu aykırılığa üye olarak yaptığım tüm önermeler, itirazlar “buranın reisi/mutlak egemeni benim, ben ne dersem o olur, kural falan tanımam” havasında ret edilmektedir. 

 

Savunma hakkının kullanılması ve görüşmenin başlaması ile sergilenen keyfilik ve hukuksuzluk, savunma hakkının kullanılması ve üye olarak görüş ve düşüncelerimi açıklamam üzerindeki baskılama, görüşme sonunda da sürdürülmektedir. DY’nin 40. Maddesi Karar özeti üyeler tarafından imzalanan bir tutanakla saptanır”  demektedir. Aynı usul Bakanlar Kurulu Kararı ile kararlaştırılmış bulunan “Disiplin Kurulları ve Disiplin Amirleri Hakkında Yönetmelik” te de yer almaktadır.(Bkz. Md.40 son tümce)

 

Toplantıya katılan üyelerce imzalanan özet kararın tutanakla saptanmaması, kararların sonradan değiştirilmesi benzeri sonuçlara kapıların açık tutulması anlamına gelmekte ve kuşku yaratmaktadır. Mardin Artuklu Üniversitesi’nden gönderilen dosyaların görüşülmesi, sonrasında, karar, temsilci ve avukatın yokluğunda yeniden yapılan görüşmeler sonrasında değiştirilmiş ve ceza verme iştahı böylece yatıştırılmıştır.

 

  1. İfadelerin alınması sırasında sergilenen usule ve yazılı kurallara aykırılıklar,  “Soruşturma Raporu”nda da sürdürülmektedir. DY’nin 25.maddesi “Soruşturma Raporu” başlığını taşımaktadır. Maddeyi aynen alıntılıyorum  Md 25 – Soruşturma sona erince bir rapor düzenlenir. Raporda soruşturma onayı, soruşturmaya başlama tarihi, soruşturulanın kimliği, resmi sıfatı, suç konuları, soruşturmanın safhaları, deliller, alınan savunma özetlenir. Her suç maddesi ayrı ayrı tahlil edilerek, delillere göre suçun sabit olup-olmadığı tartışılır, uygulanacak ceza teklif edilir.  Varsa, belge asıl veya suretleri bir dizi pusulasına bağlanarak rapora eklenir…”
     
    Dosya içinde varolan ve altında soruşturmacı rektör yardımcısı ve prof ünvanını taşıyan Rahmi Aydın imzalı ve 29.05.2017 tarihli  Sonuç Raporu” başlıklı  bir “paçavra” bulunmaktadır. Bu iki sayfayı “paçavra” olarak adlandırışımın nedeni, soruşturmacının “müfteriliğe” soyunması ile, imzaladığı kağıt parçasının alıntıladığım DY’nin 25. Maddesine tümü ile aykırı olmasıdır. Soruşturmacı Rahmi Aydın, “Sonuç Raporu”nda kendisine rektör tarafından verilmiş olan soruşturma konusunu değiştirmiştir. Yanısıra soruşturmacı açıktan yalan söylemekte, müftericilikte sınır tanımamaktadır(örneğin, sonradan kendilerinin  yalan ifade vermeye zorlandıklarını dosyaya ekleten iki öğrenci dışında, isimlerini vermekten korkan öğrencilere de, usulden olmayan ve gerçek olmayan başvuruda bulunduğunu ve onların da atılı suçu onayladıklarını söyleyebilmekte) ve soruşturma emri ile hiç mi hiç ilgisiz olan saçmalıkları(örneğin KHK ile görevinden çıkartılması sonrasında yaptığı veda konuşmasının raporuna eklenmesi gibi…) rapor adlı paçavrasına ekleyebilmektedir.
     

  1. SORUŞTURMANIN ÖZÜNE İLİŞKİN KARŞIOY GEREKÇELERİM:

 

 

  1. Soruşturma Emrindeki Atılı Suçun, Soruşturmacı Tarafından Değiştirilmesi Soruşturmayı Sakatladığı Gibi, Soruşturmacıyı Görevi Kötüye Kullanma Suçunun Zanlısı Konumuna Düşürmüştür :

 

Soruşturma;  4. Sınıf öğrencisi Samet Yumuşak’ın  CİMER üzerinden yaptığı şikayete dayandırılmıştır.. Muhbir/şikayetçi Yumuşak, ihbar ve şikayet dilekçesinde, üyemiz Tuna hakkında şu suç atımında bulunmaktadır : “…Tuna pkk ve çocuk katili hakkında devamlı ders içeriği belirleyerek devamlı sınıfa bunları aşılıyor üstü kapalı kendi etnik kimliğimize yönelik saldırı bu hoca hakkında ses kayıtları vardı, ancak telefonum bozulduğu için ses kaydı silindi…”( aynen aktarılan tümce, yükseköğretim kurumunda mezun adayının düzeysizliğini ve Türkçeyi bile kullanmaktan uzak olduğunu göstermektedir. Rektör yardımcısının “Sonuç Raporu” adlı paçavra ve ekleri gözden geçirildiğinde, aynı Türkçe ve yazım yoksulluğu  ile malul olduğunu göstermektedir).

 

 

 

Rektör İpek tarafından 06.01,2017 gün ve E.366 sayılı emri üzerine açılmıştır. Rektör Yrd. Rahmi Aydın’a verilen soruşturma emrinde atılı suç, değiştirilerek   SÜREKLİ OLARAK TERÖR ÖRGÜTÜ PKK VE SÖZDE LİDERİNİN PROPAGANDASINI YAPACAK ŞEKİLDE DERS İÇERİĞİNİ  BELİRLEDİĞİ, SINIFTA BU TARZ ŞEYLERİ ÖĞRENCİLERE AŞILAMAYA ÇALIŞMAK  biçimine dönüştürülmüştür.

 

Yani Rektör, yardımcısı soruşturmacıya, soruşturma emrinde, üyemiz Tuna üzerine atılı suçu;

 

a)DERS İÇERİĞİNİ; TERÖR ÖRGÜTÜ PKK VE SÖZDE LİDERİNİN PROPAGANDASINI YAPACAK ŞEKİLDE BELİRLEMEK”;

b)  “BU İÇERİĞİ ÖĞRENCİLERE AŞILAMAK”

 

olarak tanımlamaktadır.

 

Soruşturmacıya düşen ilk görev; soruşturma emri ile, eki olarak sunulan öğrenci Samet Yumuşak’ın ihbar/iftirasını karşılaştırmaktır. Soruşturmacı bu görevini yapmış olsa idi, atılı iftira ile rektörün verdiği soruşturma emri arasındaki farkın ayırdına varacak ve bu çelişkinin giderilmesi için, kendisine görev veren Rektöre dönerek,bu çelişkinin giderilmesini isteyecekti. Soruşturmacı, üyemiz Tuna’nın defterini dürmeyi kendisine görev olarak gördüğünden olacak, bunun gereğini yaparak, kendisini disiplin amiri rektörün yerine koyarak, atılı suçu değiştirmiştir.

 

Şikayet metni ile soruşturma emrindeki atılı suçun birbirinden  farklılığını ayırt edici özen ve kavramadan uzak bir görünüm sergileyen soruşturmacı, KENDİSİNE VERİLEN SORUŞTURMA EMRİNDE TANIMLANAN ATILI SUÇ İLE SINIRLI” bir soruşturma işlemini yürütmekle görevli soruşturmacı, soruşturma emri dışında yeni suç uydurmasına gitmiştir. Bu ise, öncelikle 2547 S.Y.nın 53/A – ı maddesine aykırıdır. Çünkü; anılan maddenin başlığı “Disiplin Soruşturmasında Uygulanacak Esaslar Şöyledir” olup, (ı) fıkrasın da şöyle denilmektedir : “ı) Soruşturmacı, görevlendirildiği konuda soruşturma yürütür; soruşturma sırasında disiplin soruşturmasına konu olabilecek başka fiillerin ortaya çıkması durumunda bunları gecikmeksizin disiplin amirine bildirir”.

 

Soruşturma emrinde, içeriği suçlanan “ders” belirtilmemiştir. Ancak, soruşturma emrinin eki olarak soruşturmacıya iletilen,  muhbir/iftiracının” CİMER’e yaptığı başvuruda “Kalkınma İktisadı  ve “Türkiye Ekonomisi”  adlı iki dersin adı geçmektedir.

 

Ciddi bir soruşturmacının, bu sınırlama içinde, şöyle bir yöntem izlemesi gerekirdi.

 

  1. Önce, suçlama konusu kılınan iki dersin içeriğini ve kaynakça listesini (ki bunlar her akademik yılda, hem öğrenciye ve hem de ilgili dekanlığa/bölüme verildiği gibi, bunlar, fakülte/bölümün web sayfasında da ilan edilmektedir) resmen İİBF Dekanlığından isteyecektir.
  2. Dersin içeriğini inceledikten sonra, müfteri/iftiracının ifadesine başvuracak ve bunu bir “tutanağa” bağlayacaktır.
  3. Dersin içeriğinin incelenmesi ile atılı suçun gerçeklik taşıdığı sonucuna vardıktan sonra, bu konuda öncelikle dersin sorumlusunun ve gerekiyorsa bölüm başkanının ifadesine başvuracaktır.
  4. Dersin içeriğinin ve verilen kaynakların, atılı suçu destekler olmaması durumunda, müfteri Samet Yumuşak  hakkında, gerekli disiplin işleminin yapılmasını, kendisini görevlendiren Rektör’e bildirecektir.

 

Soruşturmacı Rahmi Aydın, görevlendirildiği 06.01.2017’den, 04.04.2017 tarihine kadar,  iki işlem yapmıştır. Bunlardan ilki, görevlendirmenin üzerinden bir ay geçtikten sonra,06.02.2017 gün ve 2183 sayılı yazı ile, Personel Daire Başkanlığı’na başvurmuş, Tuna’nın özlük dosyasında disiplin suç ve cezasının bulunup-bulunmadığının bildirilmesini istemiştir. Personel Daire Başkanlığı, 07.02. 04.04.2017 gün ve E.2447 sayılı yazı ile Tuna’nın disiplin cezasının olmadığını bildirmiştir.

 

İkinci işlem, şikayetçi Samet Yumuşak ile, neden ve nasıl belirlendiği, muhbir/müftericinin mi, yoksa  üyemiz Tuna’nın mı tanığı olduğu belli olmayan Dilan Yalçın ile Murat Gülaç’ı, muhbir/müftericinin CİMER’e yaptığı başvurudaki suçlamanın dışında uydurduğu suç hakkında  yazılı açıklama yapmaya çağırmıştır.

 

Rektör yardımcısı ve Prof. ünvanlı soruşturmacının niyeti ve düzeyinin ölçütü olarak muhbir/müfteri Samet Yumuşak’tan yazılı olarak istediği ifadeye çağrısını alıntılamak istiyorum : “…”Tuna’nın sürekli olarak derslerde terör örgütü PKK ve sözde liderinin propagandasını yaparak insanları terör örgütü saflarına çekmeye çalıştığını T.C.Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler birimine bildirmişsiniz…. Bu konu hakkında ile ilgili bildiklerinizi…yazılı olarak tarafıma verilmesini rica ederim” . Soruşturmacı, kendisine verilen görev dışına çıktığı gibi, müfteri/muhbirin  CİMER’e yaptığı başvuruyu bile değiştirmiştir. Müfteri/muhbirin CİMER’e yaptığı başvuruda suçlaması “…Tuna pkk ve çocuk katili hakkında devamlı ders içeriği belirleyerek devamlı sınıfa bunları aşılıyor üstü kapalı kendi etnik kimliğimize yönelik saldırı…” biçimindedir.

 

Soruşturmacı;  şikayetçi ve hakkında şikayette bulunulan üyemiz Tuna’nın ifadelerini almadan,  iki de tanık üreterek, onlara da şu ibretlik soruyu yöneltmiştir: “…Tuna’nın sürekli olarak derslerde terör örgütü PKK ve sözde liderinin propagandasını yaparak insanları terör örgütü saflarına çekmeye çalıştığı ile ilgili iddialar var. Bu olaylara SEN DE şahit oldun mu. Şahit olduysanız nasıl olduğunu açıklayınız”.  Soruşturmacının yarattığı iki tanık, Dilan Yalçın  ve Murat Güleç, tanıklığa zorlandıklarını ve bu nedenle gerçek dışı ifadelerde bulunduklarını, YÖK-YDK Başkanlığına imzalı dilekçeleri ile bildirmişlerdir. Şikayetçi müfteri Yumuşak ile  Dilan Yalçın ve Murat  Gülaç imzalı kağıt parçalarında ne ifade veren ve  tanıklık edenlerin kimlikleri, ne kendilerine yöneltilen  soru ve ne de bu tutanak ise, altında soruşturmacı ile yeminli katibin adı ve imzaları yer almamaktadır. Gerçeğin tüm ayrıntıları ile ortaya çıkması amaçlı bir soruşturmada hiçbir değeri ve geçerliliği bulunmayan “bu paçavralar” ın, müftericiliği ödüllendirme ve 697 Sayılı KHK ile görevinden ihraç edilen üyemizi, bir kez daha cezalandırma şehvetine kapılan soruşturmacıyı anlamak mümkün. Ancak, bunun YÖK-YDK ve başta da raportör tarafından ciddiye alınması, yükseköğretim kurumlarında müftericiliğin, tetikçiliğin,  ahlaksızlığın yaygınlaşmasını desteklemektedir.

 

27.02.2017 günlü bu çağrısı ile, yalancı tanık üreticisi (üretilen tanıkların tanıklığa zorlandıklarına ilişkin imzalı bildirimleri,05.10.2017 günü  YÖK-YDK dosyasına eklenmiştir) rektör yardımcısı soruşturmacı, yazım kurallarını bile gözetecek düzeyde olmadığının örneğini vermektedir. Prof ve rektör yardımcısı ünvanlarını taşıyan Soruşturmacı Rahmi Aydın, 29.05.2017 günlü “Sonuç Raporu” nun ikinci sayfası ve sondan bir önceki paragrafta “…Tuna…iddiaları  red etmekte,yapılan suçlamaların hiçbirini kabul etmemektedir. Derslerinden düşük not alan bir öğrencinin şikayeti olabileceğini bildirmekte ve DİĞER ÖĞRENCİLERİN DE İFADESİNE BAŞVURULMASINI İSTEMEKTEDİR. BAŞKA ÖĞRENCİLERİN İFADELERİNDE DE …TUNA’NIN BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PROPAGANDASINI YAPTIĞI TESPİT EDİLMİŞTİR” diyerek, ahlakın da, vicdanın da bu soruşturmada olmadığını sergilemektedir. Çünkü, Soruşturmacı, üyemiz Tuna’yı,10.04.2017 günlü yazı ile savunmaya çağırmış, üyemiz Tuna’ bu isteme 21.04.2017’de yanıt vermiş ve lehine tanıklık yapacak öğrencilerine başvurulması gereğinin altını çizmiştir. Soruşturmacı ise, bunu yapacak yerde, daha üyemiz Tuna’nın böyle bir istemi olmazdan 2 ay önce, şikayetçinin yanında tanıklığa zorlandıklarını, sonradan imzaları ile açıklayan ve bunu YÖK-YDK aşamasında dosyaya ekleten iki müfteri/itirafçıdan alınan “paçavraya” sığınmaktadır. Tek başına bu bile, üniversite denen kuruluşların hangi düzeydeki,,hangi ahlaktaki, hangi vicdandaki cüdamlar elinde olduğunu göstermektedir.

 

 YÖK-YDK üyelerinden hiçbiri, raportör de, dosyaya eklenen ve üyemiz hakkında iftirada bulunmaya zorlanan Dilan Yalçın ile Murat Güleç’ın itiraflarından bilgi sahibi olmaksızın ve çoğu da dosyayı incelemeksizin, infaza onay vermiştir.

 

Dosyayı, raportör sıfatı ile inceleyip, Kurula, gerçeğin ortaya çıkması amacı ile sunması gereken raportör ise, bu yasaya, ahlaka aykırılıkları, çelişkileri, iftira ve itirafları göz önüne alma yerine, soruşturma ile ilgisiz ve dosyaya sonradan eklenen ve üyemizin 06.01.2017 günlü 679 Sayılı KHK kapsamında görevinden ihraç edilmesi üzerine, yaptığı veda konuşmasını, atılı suçu güçlendirici bir kayıtmışçasına, YÖK-YDK toplantısında dile getirerek, infazcıları tatmin etme girişimine bile tenezzül edebilmiştir.  

 

Soruşturmacı 04.04.2017 gün ve E-5782 sayılı yazı ile Rektörlükten,  ek süre istemiştir. Ek süre istemine “…kamu görevinden çıkarıldığı için ifadesine başvurulamamıştır…” gerekçe kılınmıştır. BU DA GERÇEKTE BÜYÜK BİR YALANDIR.  Çünkü, Soruşturmacı, ek süre istemini yaptığı 04.04.2017’de, E-5772 sayılı yazı ile, Rektörlük Personel Daire Başkanlığına, rektör yardımcısı imzası ile, üyemiz Tuna’ya ait kayıtlı adresinin bildirilmesini istemektedir. Soruşturmacı rektör yardımcısı, 06.01.2017 günlü 679 Sayılı KHK ile kamu görevinden ihraç edilen Tuna’yı “görevli” olarak tanımlamaktadır. Bu ise, yapılan soruşturmaların ne denli ciddiyetten ve gerçeklikten uzak, uyduruk olduğunun kanıtlarını oluşturmaktadır.

 

Rektörlük, 05.04.2017 gün ve E.5843 sayılı yazı ile, bu isteği karşılayarak, 2 aylık ek süre vermiştir.

 

İki aylık süreyi, hiçbir şey yapmaksızın geçiren Soruşturmacı, iki ayın bitmesi ve ek süre almasının üzerinden 5 gün sonra, 10.04.2017 günü bir yazı göndererek, ifade yerine savunma istemiştir. Savunma istem yazısında atılı suç ;” …SİZİN SÜREKLİ DERSLERİNİZDE PKK TERÖR ÖRGÜTÜ VE ONUN ÇOCUK KATİLİ SÖZDE LİDERİNİN PROPAGANDASINI YAPTIĞINIZ VE ÜSTÜ KAPALI OLARAK ÖĞRENCİLERİN ETNİK KİMLİKLERİNE KARŞI BİR SALDIRI İÇERİSİNDE OLDUĞUNUZ…” biçiminde tanımlanmıştır.

 

Soruşturmacı, kendisine verilen görev kapsamına giren suçlamayı  bu kez de üyemizi ifadeye çağrıda değiştirmiş ve görevini kötüye kullanmıştır. İfadeye çağrıya görevlendirme belgesini eklemediğinden, bu sahteciliğin ayırtına varmayan üyemiz, bu uydurma suçlamayı ciddiye alarak, sonuç vermeyecek bir çabaya girişerek, önceden kararlaştırılmış cezanın biçimsel eksikliğini gidermiştir.

 

Bütün bu süreç sonrasında, Soruşturmacı, 29.05.2017günlü “SONUÇ RAPORU”nda, suçu, bir kez daha değiştirerek, ortada 2547 Sayılı Yasa ve ilgili Disiplin Yönetmeliği yokmuşçasına, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasasının 125/E-1 maddesine sokuşturmuştur. Üyemizin eylemi bu kez, Soruşturmacı tarafından; “terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak” biçimine büründürerek, “Kamu Görevinden Çıkarma Cezası” önermiştir.

 

Ne Soruşturmacı, ne soruşturma emrinin sahibi Rektör, ne de son aşamada YÖK-YDK üyeleri ve raportör önerilen cezanın dayanağı olarak gösterilen;

 

  1. Eylem birliği içerisinde olunan terör örgütlerinin(çoğul kullanılmış, olduğundan birden fazla olmalı!) hangileri olduğunu, eylem birliğinin nasıl, ne zaman ve nerede  gerçekleştiğini;
  2. Yardım edilen örgütlerin neler olduğunu, yardımın doğrudan mı, dolaylı biçimde mi yapıldığını, zamanı ve yerini;
  3. Terör örgütlerini  desteklemeye yönelik olarak ,  hangi kamu imkan ve kaynaklarını , ne zaman ve nerede kullandığını yada kullandırdığını;
  4. Hangi terör örgütünün, nerede, hangi aracı kullanarak, ne zaman propagandasını yaptığını;

 

hiç mi hiç merak etmemişler ve infazın gereğini, hiçbir ahlaki ve vicdani değerlendirme yapmaksızın yerine getirmişlerdir. Bu nedenle, ahlaki de, vicdani de, yasalarca da önerilmesi mümkün olmayan bu suçu ve önerilen cezayı olumlamam mümkün değildir.

 

Disiplin işleminin sahibi rektör ise, soruşturmacının, hiçbir isim, kanıt, tanık ortaya koymaksızın dört kalem olarak sıraladığı suçların, üyemiz  Tuna’nın yetenekleri içinde olmayacağını(!) düşünmüş olacak ki, “canım, bu kadar da olmaz, ben vur dedim, fakat sen öldürmüşsün” diyerek, eylemi, hangisi olduğunu belirtmeksizin “…bu örgütlerin(?) propagandasına yapmak” ‘a indirgemiştir(Bkz.Rektör’ün 06.06.2017  gün ve E.2681 sayılı YÖK-YDK Başkanlığına yazısı).

 

YÖK-YDK ise, üyemiz Tuna ve biz üyelere ilettiği 08.09.2017 gün 60582 sayılı yazısı ile, Rektörlükçe dayanak gösterilen suçu genişleterek; “ terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak” biçimine büründürmüştür.

 

  • Eylem birliği içinde olunan terör örgütlerinin hangileri ve bunlarla nasıl bir eylem birliği içinde olunduğunu;
  • Bu örgütlere yapılan yardımın ne, nasıl olduğunu;
  • Kamu imkanlarından ve kaynaklarından bu örgütleri  desteklemeye yönelik kullanmanın yada kullandırmanın kimlere, nasıl, ne zaman, nerede olduğunu;
  • Bu örgütlerin propagandasının nasıl ve hangi araçlarla yapıldığını;

 

Ne soruşturmacı, ne rektör, ne YÖK-YDK üyeleri ve de özellikle raportör hiç mi hiç merak ederek, yukarıdaki sorularını sormamışlardır. Bunun, ancak, ceza verme şehvetine kapılanlarca yapılabileceğini  düşünmekteyim.

 

İşin ilginç yanı, ne soruşturma emrini veren rektör, ne soruşturmacı, bu denli ağır cezalık suçlar tanımına giren bu eylemlerden ötürü, kanıtları ile birlikte, Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunma görevini(!) yapmamışlardır. Aynı aymazlığın(!) öteki aşamalarda da sürmesi, karar sahiplerinin sorumluluk duygusuna sahip olmadığı gibi bir yoruma kaynaklık edebilir. Nedeni ise, uydurdukları suç ve önerdikleri cezanın ayırdında olmalarıdır. Bu suça ortak olmamak, Sendika Temsilcisi üye olarak bana düşen onurlu davranıştır.

 

8 AŞAMADA DEĞİŞEN EYLEM VE SUÇLAR TABLOSU

 

CİMER’e Yapılan    Şikayette Tanımlanan Suç
 
 
 
…Tuna pkk ve çocuk katili hakkında devamlı ders içeriği belirleyerek devamlı sınıfa bunları aşılıyor üstü kapalı kendi etnik kimliğimize yönelik saldırı
Rektörce Soruşturmacıya Verilen Görevdeki Atılı Suç
 
 
 
 
…Tuna’nın SÜREKLİ OLARAK TERÖR ÖRGÜTÜ PKK VE SÖZDE LİDERİNİN PROPAGANDASINI YAPACAK ŞEKİLDE DERS İÇERİĞİNİ  BELİRLEDİĞİ, SINIFTA BU TARZ ŞEYLERİ ÖĞRENCİLERE AŞILAMAYA ÇALIŞMAK
Müfteriyi İfade Vermek İçin Yapılan Çağrıda Suç
 
 
 
 
 
“…”Tuna’nın sürekli olarak derslerde terör örgütü PKK ve sözde liderinin propagandasını yaparak insanları terör örgütü saflarına çekmeye çalıştığını T.C.Cumhurbaşkanlığı Halkla İlişkiler birimine bildirmişsiniz…. Bu konu hakkında ile ilgili bildiklerinizi…yazılı olarak tarafıma verilmesini
Tanıklığa Çağrıda Atılı Suç
 
 
 
 
 
…Tuna’nın sürekli olarak derslerde terör örgütü PKK ve sözde liderinin propagandasını yaparak insanları terör örgütü saflarına çekmeye çalıştığı ile ilgili iddialar var. Bu olaylara SEN DE şahit oldun mu. Şahit olduysanız nasıl olduğunu açıklayınız
Üyemize Yöneltilen Suçlama
 
 
 
 
 
 
…SİZİN SÜREKLİ DERSLERİNİZDE PKK TERÖR ÖRGÜTÜ VE ONUN ÇOCUK KATİLİ SÖZDE LİDERİNİN PROPAGANDASINI YAPTIĞINIZ VE ÜSTÜ KAPALI OLARAK ÖĞRENCİLERİN ETNİK KİMLİKLERİNE KARŞI BİR SALDIRI İÇERİSİNDE OLDUĞUNUZ
“Sonuç Raporu”nda saptandığı belirtilen suç
 
 
 
“terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak
Rektör’ün YÖK-YDK’e önerideki suç
 
 
 
 
 
T
erör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak
YÖK _YDK tarafından savunmaya çağrıdaki suç
 
 
 
 
T
erör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak

 

Tek başına yukarıdaki tablo; yükseköğretim kurumu ve kurullarında disiplin işlemlerinin hukuka, yasaya,yüksek yargı kararlarına,vicdana ve ahlaka aykırı olarak ve suç uydurmak ve ceza vermek amaçlı olduğunu göstermektedir.

 

Sonuç olarak;

 

Başlatılan bu soruşturma; son zamanlarda giderek yaygınlaşan, derslerinde başarısız olan öğrencilerin, yönetimin de kurtulmak istenidiği öğretim elemanları hakkında, yönetimin güdümünde ve denetiminde yapılan iftira temellidir. Bu türden yükseköğretim kurumu yöneticilerinin, öğrenciyi; öğretim elemanından kurtulmak istedikleri öğretim elemanları için tetikçi-müfteri/muhbir olarak kullandıkları dosyaların tanığıyım. Bilgi sahibi olduğum bu türden dosyaları üreten üniversiteler Çukurova, Uşak, Kırklareli, Bursa, Dokuz Eylül, Munzur vb.leridir. Çukurova Üniversitesi yönetimi, kurtulmak istedikleri öğretim elemanı dosyasının YÖK-YDK ve yargıdan geri dönmesi sonrasında, tetikçi olarak kullandıkları öğrencilerin baskısı üzerine, tetikçi, müfteri/muhbir öğrencilerin sınavlarını, o  dersle ilgili olmayan öğretim elemanı eliyle yaptırma kararı almıştır.

 

Soruşturma emri ile kısıtlı olan soruşturmacı, atılı suçu değiştirmiş, bu değiştirme YÖK-YDK tarafından da sürdürülmüştür. Yukarıdaki tablo bu uydurmaları açıkça göstermektedir. Rektörlükçe açılan soruşturma emrinde “Tuna’nın SÜREKLİ OLARAK TERÖR ÖRGÜTÜ PKK VE SÖZDE LİDERİNİN PROPAGANDASINI YAPACAK ŞEKİLDE DERS İÇERİĞİNİ  BELİRLEDİĞİ, SINIFTA BU TARZ ŞEYLERİ ÖĞRENCİLERE AŞILAMAYA ÇALIŞMAK” olarak tanımlanan eylem, soruşturmacı tarafından “Sonuç Raporu” adlı paçavrada Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak” olarak değiştirilmiş, Disiplin amiri rektör ise, suçu “bu örgütlerin propagandasını yapmak” aindirgenmişken, YÖK-YDK Başkanlığı, suçu yeniden“Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkan ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak yada kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak “ olarak üyemiz ve biz üyelerin önüne getirmiştir  (Bkz. YÖK-YDK Başkanlığının ilettiği 08.09.2017 gün 60582 sayılı yazısı).

 

Soruşturmacı, hiçbir yasal, hukuksal, ahlaksal ve vicdansal kaygı taşımaksızın, üyemiz Yrd.Doç.Dr.Ş.Gürçağ Tuna’ya karşı “savaş hukukunu” uygulama çabası içine girmiştir. “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini, barış bildirisini imzalaması nedeni ile,yargısız infaz ile ihraç edilen üyemize karşı,büyük bir kin ve nefretini “Sonuç Raporu” adlı  paçavrada sergilemiştir. Soruşturmacı “müfteri” ve “yalan” üretimini yöntem olarak kullanmıştır.

 

Soruşturmacı;  ne 2547 Sayılı Yasayı, ne 657 Sayılı Yasayı,ne de bunlarla ilgili disiplin yönetmelik hükümlerine uymuştur. Yeminli katibin katılımı ile alınması ve imzalı tutanağa dönüştürülmesi gereken disiplin işlemleri ile “Soruşturma Raporu”(dosyada bu isimle bir rapor yoktur, “”sonuç raporu” denen bir iftira ve imza sahibinin ahlaksal,vicdansal düzeyini ele veren bir paçavra, Rektör ve YÖK-YDK tarafından, disiplin soruşturması olarak  kabul edilebilmiştir.

 

Baştan sona kadar, hazırlayan ve raporlaştıranlar ve bunları onaylayanlar hakkında “suç belgesi” olması gereken bu karara katılmam, sahip olduğum insanlık değerlerime ve hukuka saygım nedeni ile mümkün değildir. RET EDİYOR VE BU SORUŞTURMA NEDENİ İLE, DOSYA İÇİNDE İMZASI OLANLAR HAKKINDA SORUŞTURMA AÇILMASI GEREKTİĞİNİ NOT OLARAK DÜŞÜYORUM.05.10.2017

 

Prof.Dr.Mustafa Altıntaş

YÖK-YDK Üyesi

(Eğitim –Sen Temsilcisi)

2 Temmuz 2017 Pazar


9 EYLÜL VAKASI VE REKTÖR CEHALETİ

Üniversite tarihimizin yüz karalarından birisi de, “akademisyen kıyımı”dır. Akademisyen kıyımının en vahşicesi ise, 15 Temmuz fırsatçılığı ile gerçekleştirileni olmuştur. Bunun nedeni ise, kıyıma konu kılınanlara karşı uygulanan“düşman hukuku” dur. Bu yargımızın kaynağını 23 Temmuz 2016 günlü RG’de yayımlanan 667 Sayılı “OLAĞANÜSTÜ HAL KAPSAMINDA ALINAN TEDBİRLERE İLİŞKİN KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME”’dir. Bu kararnamenin 4 ncü maddesi “kamu görevlilerine ilişkin tedbirler” başlığını taşımakta ve (d) fıkrası Yükseköğretim Personel Yasası kapsamındaki öğretim elemanlarına özgülenmiştir.  Buna göre; “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen; (d)2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır”. Bununla da yetinilmemekte, bunlar, temel insan haklarından olan çalışma hakkından da ömür boyu yoksun kılınarak, “sessiz ölüme” mahkum edilmekte: “ Görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır” denilmektedir.

 

Rektör Kasman imzası ile yaratılan ve  “Dokuz Eylül Vakası” olarak adlandırılacak “görevden uzaklaştırma” nın dayanağı, İstanbul Savcılığı  tarafından yürütülen soruşturma gösterilmektedir. Akademisyenler, bu işlemin dayanağı olan Savcılık yazısını istemişler,ancak bu istemin gereği,bu yazının kaleme alındığında, yerine getirilmemiştir. Rektörlük, görevden uzaklaştırmayı, iki nedene dayandırmaktadır. Bunlardan ilki “soruşturmanın selameti”, ikincisi de “görülen lüzum üzerine”’dir. Görevden uzaklaştırmanın bu iki gerekçesi de, yasal ve hukuksal açıdan “yok” hükmünde olup, imzacı rektörün cehaletini ve bilgisizliğini gözler önüne sermektedir. Şimdi bu bilisizliği madde madde sıralayalım.

  1. Rektör Kasman, “görevden uzaklaştırmanın” anlamını bilmemektedir: Görevden uzaklaştırma bir önlem olup, “kamu hizmetinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca bulunmayı gerektirir” bir durumun olmasına bağlıdır. Bunun için de bir disiplin suçu kapsamına giren bir eylemin olması ve bunun için bir soruşturmanın başlatılmış olması gerekmektedir. Oysa ki, ortada Rektörlük tarafından başlatılmış bir “disiplin soruşturması” bulunmamaktadır. Olmayan bir disiplin soruşturmasının “selameti”  için “görevden uzaklaştırma önlemi” alma kararı “yok” hükmündedir.
  2. Görevden uzaklaştırma önleminin dayanağının, idari bir soruşturmadan değil, üzerinden 18 ay geçmiş “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye atılan imza nedeni ile, İstanbul Savcılığı tarafından başlatılmış ve sonucu belirsiz kamu adına açılan soruşturma olduğu, Rektör Kasman imzalı yazısında  “ilgisinde” ortaya konulmaktadır. Cumhuriyet Savcılığının açtığı soruşturma ise, rektör adına açılmış bir soruşturma olmayıp, kamu adına yürütülen bir işlemdir. Soruşturmanın ceza davasına dönüşmesi, Savcılık ile hakkında soruşturma açılan kimse arasında bir sorundur. Bu nedenle, rektörün, böyle bir soruşturmaya sığınarak, bir disiplin önlemini uygulamaya koyması dayanaksız olup, görevi kötüye kullanma suçudur.
  3. Rektör Kasman’ın bilisizliğini ele veren bir başka kanıt ise, kararını “görülen lüzum üzerine”gibi, hukukta ve yasalarda yeri olmayan, öznel yargısına dayandırmasıdır. Bu bile, tek başına, rektörün büyük bir sorumsuzlukla, 12 akademisyeni öğrencilerinden, hastalarından kopartılmasına gerekçe kılabileceği hukuksal ve yasal bir dayanağının olmadığını göstermektedir. “Görülen lüzum üzerine” gerekçesi, 1950’lerde DP Hükümetleri zamanında sıkça“kamu çalışanları üzerinde estirilen terörün” giyoti olarak kullanılmış, 1960 sonrasında ortadan kaldırılmıştır. Rektör Kasman, imzası ile tarihin çöplüğüne atılmış bu giyotini hortlatmıştır.
  4. Rektörün bu işleminde, kendisini sorumlu kılacak ve suçlu konumuna getirecek nokta ise, bu işlemini, 667 Sayılı Kararnameye dayandırmasıdır. Çoğu rektör, okur-yazar olma yeteneğinden yoksun, yada okuduğunu değil de, buyurulanı yapar emir kulu olmaya razı olduğundan, imzaladıkları metnin bile anlamını bilmemektedirler. 12 öğretim elemanının kıyımını imzalayan rektör Kasman, 657 Sayılı KHK / 4-1 maddesinde,önce “görevden uzaklaştırma” olarak tanımlanan bir önlemin olmadığını; ikincisi ise, yükseköğretim kurumlarında, 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Yasasına tabi personel hakkında işlem yapmaya yetkisinin bulunmadığını bilmemektedir. Çünkü, 657 Sayılı KHK’nin 4-1 (d) fıkrasında bu görev YÖK Başkanının önerisi ve Yükseköğretim Kurulu kararına bağlanmıştır.Fıkrayı buraya aktarıyorum : “4-1 / d) 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel, Yükseköğretim Kurulu Başkanının teklifi üzerine Yükseköğretim Kurulunun kararıyla kamu görevinden çıkarılır”. 
    Rektör Kasman, altına imza attığı yazı ile, 12 akademisyeni “terör örgütlerine yada Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olmakla  değerlendirmektedir. Bu ciddi ise, burada da rektöre, 18 ay boyunca öğrenci ve hastaları, bu terörist ve devlet düşmanlarına neden teslim ettiniz sorusunu sormak gerekmektedir.
    Bu işlemin, hukuk karşısında mahkum edileceğinden ve meslektaşlarımızın mesleklerine, öğrencilerine ve hastalarına hizmetlerini sürdüreceklerinden kuşkum bulunmamaktadır. Ancak olan, bu süreç içerisinde, bu bilim emekçilerinin hizmetlerinden yoksun kılınan öğrenci ve hastalarına olacaktır. Üniversite tarihimizdeki “yüz karalarının” son olmasını diliyorum. 02.07.2017
     
    Prof.Dr.Mustafa Altıntaş
    YÖK-YDK ve Üniversiteler DK Üyesi
    (Eğitim-Sen Temsilcisi)
Sevgili Karındaşım, Sevgili Fatma Öğretmen, doğduğundan bu yana,hep erici oldun. Bizlere ikinci analık yaptın ve yapmaktasın. İki kız evlat yetiştirdin ve şimdilerde torununa arkadaşlık ediyorsun. Yeni bir evladın daha oldu. Nevzat'ın onulmaz illetine yoldaşlık ediyorsun, O'nu besliyor ve O'na insan sevgisini duyumsatıyorsun.Sen çok yaşa emi. Bizler son nefesimizi vermeden,sen sakın ola ki ölme. Çünkü senin yaşaman bizlere de güç veriyor ve ömürlerimizi uzatıyor.İyi ki doğmuş, iyi ki bizlere abla,kardeş olmuşsun. Sen çok yaşa emi Fatma! 01.07.2017

21 Haziran 2017 Çarşamba


71 YILDA TÜKENMEMEYE ÇABA GÖSTEREREK TÜKETTİĞİM, ARKAMDA BIRAKTIĞIM ZAMAN DİLİMLERİNİN MUHASEBESİ

 

21 Haziran 1946, ilk çığlığım ile dünya sofrasına bağdaş kurmaya geldiğimi haykırdığım, sofraya, benden önce bağdaş kuranların ve benden sonra bağdaş kuracakların kattıklarına katkıda bulunma sözünü verdiğim gün. Dünya sofrasından, doğa’nın sunumlarından yararlandığım kuşku götürmez. Ancak, bu sofraya katkılarımın yeterliliği tartışmalı. Bunu değerlendirecek, aşağıdaki zaman dilimlerini benimle birlikte tüketmiş olan yakınlarım, dostlarım, arkadaşlarımdır. İnsan, hem tükettikleri,hem de ürettikleri, yarattıkları açısından  doyumsuz bir varlık. Varolanla yetinmemek, insanın doğasının gereği ve ilerlemesinin motoru.

 

Bugün 21Haziran 2017. 21 Haziran 1946’da, ilk çığlığım ile başladığım tüketim eylemim ile, söz verdiğim katkı sözümü sürdürmek için, yeni bir başlangıç. 71 yıl önceden tek farkı, eylem ve sözümün daha bir bilinçle yüklü olmasıdır. Bu 71 yılımın varolmasının baş aktörleri ve evrendeki bu yolculuğumda bana 41 yıl eşlik eden, üzerime titreyen, parmağım taşa takılsa yüreği paralanan ve 30 yıl önce,1987’de son yolculuklarına çıkmış olan ana-babamdır.  Onları doğum günümde saygı ile,sevgi ile anıyor ve bir kez daha 41 yıl eylemli olarak, sonrasında ise üzerimden eksik etmedikleri koruyucu kanatları için teşekkür ediyorum. Soluk aldığım sürece Onlar’ı onları anarak yaşatma kararlılığımı sürdüreceğim. Bu yetmiş yıllık ömrümün tümünü yada, doğum tarihlerine bağlı olarak bir bölümünü paylaştığım ağabeyim ve kardeşlerime, bu 71 yılın 35 yılını paylaşmakta olduğum yaşam yoldaşıma, 34 yılını birlikte yaşamakta olduğum oğluma, 8 yılını yaşamakta olduğum gelinim ve 6,4,2 yılını yaşamakta olduğum torunlarıma, ilk okulda, 5, ortaokulda 3, lisede 3, yükseköğretimimde 4 yılımı paylaştığım okul arkadaşlarıma, 44 yıllık meslek yaşamımda birlikte olmaktan büyük mutluluk duyduğum öğrencilerime ve meslektaşlarıma, yaşamımın 71 yılında değişik halkalarında birlikte olduğum dostlarıma, benim ile paylaştıkları ve benden esirgemedikleri bedensel ve beyinsel emekleri için binlerce teşekkürler.

 

İşte bu 71 yılda tükenmemeye çaba göstererek, arkamda bıraktığım zaman dilimleri.   

 

                   71  Yıl,

                 852  Ay,

              3.692  Hafta,

            25.915  Gün,

          631.960  Saat,

     37.917.600  Dakika,

2.275.056.000  Saniye,

 

Daha nice saniyeleri, dakikaları, saatleri,günleri, haftaları, ayları ve yılları sizlerle birlikte yaşamak ve paylaşmak dileklerimi iletiyorum. Sağlıklı olalım,mutluluk üretelim ve gönlümüzden sevgiyi,dudaklarımızdan tebessümü hiç eksiltmeyelim. Paylaşarak azaltacağımız acılarımız hiç olmasın, katılarak çoğaltacağımız mutluluklarımız bol olsun. 21.06.2017

Mustafa Altıntaş